Aller au contenu principal





Text submitted to CC-BY-SA license. Source: by Wikipedia (Historical)






Text submitted to CC-BY-SA license. Source: by Wikipedia (Historical)


Bjeduğ lehçesi


Bjeduğ lehçesi


Bjeduğ lehçesi (Batı Çerkesçe Бжъэдыгъубзэ) (Doğu Çerkesçe Бжьэдыгъубзэ), Rusya Federasyonuna bağlı Adigey Cumhuriyetinin Kuban Nehri boyunda ve Türkiye'de Çanakkale ilinin Biga ilçesinde yaşayan Bjeduğlar tarafından konuşulan bir Batı Çerkesçe lehçesidir.

Sesbilim

Çemguy lehçesindeki [tsʷ] Bjeduğ, Şapsığ ve Abzeh diyalektlerinde [tɕʷ] (<чу>) sesine dönüşmüştür. Doğu Çerkesçede ise ise [v] (<в>) sesine dönüşmüştür.

  • Bjeduğ lehçesindeki [ʃsʷ] (<шъ>) diğer lehçelerde [s] (<с>) olmuştur:
  • Bjeduğ lehçesindeki [ʃsʷ] (<шъу>) diğer lehçelerde [ɕʷ] (<шъу>) olmuştur:
  • Bjeduğ lehçesindeki [j] (<й>) diğer lehçelerde [ɕ] (<щ>) veya [ʑ] (<жь>) olmuştur:

Dilbilgisel farklılıklar

Araç durumu

Bjeduğ lehçelesinden araç durumu için kullanılan sonek -мджэ (-md͡ʒa) or -джэ (-d͡ʒa)'dir. Fakat Abzah lehçesi ve Doğu Çerkesçede -мкӏэ (-mt͡ʃa) or -кӏэ (-t͡ʃa) olarak kullanılır. Şapsığ lehçesi ve bazı Doğu Çerkesçe lehçelerindeise -мгьэ (-mɡʲa) or -гьэ (-gʲa). (Örnek: Uzunyayla Kabardey lehçesi, Kahramanmaraş Kabardey diyalekti)

Gelecek zaman soneki ~эщт (~aɕt)

Gelecek zaman eki ~эщт (~aɕt)'tir ve bazı durumlarda ~ыщт (~əɕt) olarak kullanılır. Bjeduğ ve Şağsığ lehçelerinde gelecek zaman soneki ~т (~t) olarak kullanılır.

Örnek metin

Adigece: Зэгорэм тыгъэжьымрэ тыгъэмрэ зынэкъокъугъэх анахь лъэшыр язэрымгъашIэу. А лъэхъан дэдэм тефэу зекIогорэ кIакIо техъуагъэу гъогум къэрыкIоу алъэгъугъ ыкIи рахъухьагъ тIумэ язэу гъогурыкIом икIакIо зыщэзгъэхэрыр анахь лъэшэу алъытэнэу. Ай дэй тыгъэжьым зэрыфэлъэкIэу къэпщэу къыригъэжьагъ. Ау ар нахь лъэшэу къепщы къэсми, гъогурыкIом кIакIом нахь зыкIоцIищахьытыгъэ. Ыужыпкъэм тыгъежьыр иморад ыужы икIыжьын фае хъугъэ.ЕтIуанэ тыгъэр къэпсыгъ, гъогурыкIор фабэ къэпагъ, ыкIи ай лъэпэтэу кIакIор зыщихыгъ. Аущтэу тыгъэжьым тыгъэр ей нахьыри нахьы зэрылъэшыр къэгурымэIомэ мэхъонэу хъугъэ.

Ayrıca bakınız

  • Hakuç lehçesi
  • Kfar Kama Şapsığ lehçesi
  • Şapsığ lehçesi
  • Abzah lehçesi
  • Besleney lehçesi

Dış bağlantılar

  • Bjeduğ lehçesinde bir şarkı (Yemije Nurbi - Huzurla evine geri dön)
  • Bjeduğ lehçesinde bir şarkı (Yemije Nurbi - Seni istiyorum)

Kaynakça


Text submitted to CC-BY-SA license. Source: Bjeduğ lehçesi by Wikipedia (Historical)






Text submitted to CC-BY-SA license. Source: by Wikipedia (Historical)


Adige Cumhuriyeti


Adige Cumhuriyeti


Adıge Cumhuriyeti (AC) (Rusça: Республика Адыгея; Adıgece (Batı Çerkesçesi): Адыгэ Республик; Kabartayca (Doğu Çerkesçesi) Адыгэ Республикэ), Kuzey Kafkasya'da Rusya Federasyonu üyesi bir cumhuriyet. Kafkas Dağlarının kuzeyinde, Krasnodar Kray sınırları içinde yer alır. Cumhuriyetin yazıçeviri olarak adı Respublika Adıgeya olup Adıgeya olarak da bilinir. Adıge Cumhuriyeti adını, günümüzde nüfusun daha azı durumunda olan (% 25.2) Batı Çerkeslerinden (Batı Adıgeleri) alır. Başkenti Maykop'tur (2010'da 154.740). Yüzölçümü 7.600 km² (Krasnodar Barajı ile birlikte 7.800 km²), nüfusu 440327 (2010). Nüfus yoğunluğu 58.8'dir. Adıge Devlet Üniversitesi ve Maykop Teknoloji Üniversitesi cumhuriyetin üniversiteleridir.

Yönetimi

  • Adıge Cumhuriyeti'nde, Adıgece ve Rusça konuşanların siyasal temsil eşitliği ilkesine (paritet) dayanan atamalı yarı başkanlık sistemi yürürlüktedir. Yasama organı olan AC Devlet Parlamentosu-Khase (Хасэ) iki kanatlı ve toplam 54 üyelidir: Khase, Maykop ve Adıgeysk kentsel alanları ile 7 rayonun birlikte oluşturduğu 9 seçim çevresinin (okrug) her birinin üçer üye ile temsil edildiği ve daha çok Adıgece konuşan üyelerin seçildiği 27 üyeli bir (üst) kanat; rayonların her birinin nüfusu oranında temsil edildiği ve daha çok Rusça konuşan üyelerin seçildiği 27 üyeli ikinci bir (alt) kanattan oluşur. Böylece Rus ve Adıge nüfusun siyasal temsil eşitliği (paritet) sağlanır ve korunur.
  • Adıge Cumhuriyeti'nde Devletin Başı (ЛӀышъхьа) 5 yıl süreli olarak görevde kalır, daha önce seçilmek için Adıgece ile Rusçayı birlikte bilme koşulu aranırken, daha sonra, Adıge Cumhuriyeti Anayasası'nda yapılan bir değişiklikle, Rusça bilmek yeterli sayılmıştır. Daha sonraki federal bir yasa değişikliği ile, RF Devlet Başkanına, bir prosedüre göre yerel birimlerin devlet başını ve valilerini atama yetkisi verilmiştir. 2012 yılında kabul edilen bir yasa değişikliğiyle, cumhuriyetlerin ve diğer federe birimlerin devlet başlarının ve valilerin seçimle iş başına gelmeleri yeniden benimsenmiştir. Yeni yasaya göre seçimlerin 2012 yılı sonuna değin tamamlanmaları gerekiyordu, ancak vazgeçilmiştir. 2006 yılı öncesinde Aslan Carım ve Hazret Sovmen seçimle iş başına gelmişlerdi. Önceki Devlet başı Aslan Thak'uşın (Adıgece: ТхьакӀущынэ Аслъанчэрый; Aslan Tkhakushinov) RF Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından aday olarak AC Parlamentosu'na sunulmuş ve AC Parlamentosu-Khase'nin 13.12.2006 tarihli olurunu alarak, 13.01.2007 tarihinden geçerli olmak üzere, Adıge Cumhuriyeti Devlet Başkanı olarak göreve başlamıştır. Ancak, AC Devlet Parlamentosu-Khase, nisan 2011'de Devlet Başkanı (Prezident) unvanını kaldırarak, "L'ışha-ЛӀышъхьа" (Baş kişi/ Yöre lideri) adını (unvanını) kabul etmiştir.
  • Bakanlar Kurulu üyeleri, Başbakan dahil, Parlamento (Khase) dışından Başkan tarafından atanmakta ve görevden alınabilmektedir. Atamanın yürürlüğe girmesi için Khase onayı gerekir. Başbakanlığa, son olarak, Aslan Thak'uşın'ın yeğeni Murat Kumpıl (КъумпӀылэ Мурат) getirilmiştir (Adıgenin Sesi [Адыгэ макъ: Adıge mak]), 14.05.2008, internet).
  • Yerel idari birimler ve belediye kuruluşları Başkan'a ve Khase'ye karşı, bağlı ve sorumludur. Yargı, yüksek (AC Anayasa Mahkemesi; AC Yüksek Mahkemesi) ve alt kademe mahkemelerden oluşur. AC Başsavcılığı ve savcılık örgütü, Rusya Federasyonu Başsavcılığına bağlıdır.

İdari bölümler

  • Adıge Cumhuriyeti, iki kentsel alan, yani Maykop ve Adıgeysk kentsel alanlarıyla, yedi rayon birimine ayrılır.
  • Adıge köyleri de bulunan Tahtamukay, Tevçejsk, Krasnogvardeysk, Şogenovski ve Koşehablski ile, ağırlıklı Rus nüfuslu Giaginski ve Maykopski rayonları.
  • Kentsel alan ve rayonlar, kendi içlerinde okrug (bucak) denilen daha küçük idari birimlere ayrılırlar, köyler okrug içinde yer alırlar. Bütün bu idari birimlerin kendi seçilmiş meclis ve yürütme komiteleri bulunur.

Tarih

  • Adıgeler yani Türkçede bilinen adıyla Çerkesler ya da Çerkezler, tarih öncesi çağlardan beri Kuzeybatı Kafkasya'da yaşamış olduğu kabul edilen bir halktır. Çerkes ataları için, Grek belgelerinde Sind ve Meot gibi adlar kullanılmıştır. Bazı araştırmacılar da, Adıgelerin Hattilerden türediğini kabul etmektedirler (bk. Prof.Ğış Nuh, "Adıgece'nin temel sorunları-1", internet; ayrıca bk. Ali Çurey, "Hatti Hititlerin Kökeni ve Çerkesler", Çiviyazıları Yayınevi). Adıge destanı Nartlarda "Cırt", "Çıt", "Çınt" biçiminde geçen yer ve topluluk adlarıyla anılan halkların Sind ve Meotlar olduğu sanılmaktadır. Ölü gömme kültüne (tapıncına) göre, Sind ve Meot varlığı MÖ 3. binyılına değin izlenebilmektedir. Meotların ('Mıvıt'/'МыутӀ' ya da 'МыутӀэ') Kimmerler ve İskitler ile ilişkileri bulunuyordu. MÖ 8.-7. yüzyıllarda Adıge-Grek ilişkileri başladı (bk. Bestlenıye Asker, "Adıgeler Greklere yardımcı oluyorlardı", internet). Grek belgelerinde Sind ve Meotların yazılarının bulunduğu yazılıdır; nitekim 1955'te, Adıgey'de, arkeolojik kazılar sonucu Meot (МыутӀэ; Adıge) yazılı tabletleri bulunmuştur (bk. Adıgey-Ekonomi bölümü). MÖ 5. yüzyılda kurulu olduğu bilinen, ama daha öncesi hakkında yeterli bilgi bulunmayan, 4. yüzyıl ikinci yarısına değin yaşayan ve merkezi Sindika limanı olan Sindika Devleti kralları kendi adlarına sikke (madeni para) kestiriyorlardı. MÖ 479'da Bosporos Krallığı'nın eline geçen ve yıkılan Sindika limanı yerinde Gorgippia (Anapa yerinde) adlı bir Grek kenti kuruldu.Sindika, MÖ 4. yüzyılda, dış, özellikle İskit saldırılarından korunma amacıyla, Bosporos kralı Levkon I döneminde (MÖ 349-348) komşu Bosporos Krallığı'na katıldı. MÖ 3. yüzyılda ucuz Mısır buğdayının rekabetine dayanamayıp çöküş süreci içine giren Karadeniz kıyısındaki Grek "Bosporos Krallığı"nın zayıflaması, M. S. 2. yüzyılda beliren İskitlerin izleyicileri Sarmatlar, ayrıca batıdan kıyılara yönelen Gotlar ile kuzeydoğudan ve kuzeyden gelen ve 4. yüzyılda yoğunlaşan Hunların saldırıları sonucu, Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarındaki kentler yıkıldı ve kıyı ticareti de sona erdi, verimli topraklar ve otlaklar Hunlar'ın eline geçti. Adıgeler ise, dağlara sığındılar.
  • Hunların çekilmesinden (6. yüzyıl) sonra, Adıgeler Asya steplerinden gelen Avarların saldırıları ile karşılaştılar ve uzun bir süre kendilerine gelemediler. Avarların çekilmesinden sonra, Adıgeler eski topraklarını geri aldılar, kuzeyde, bugünkü Ukrayna ve Kırım Yarımadası içlerine değin yayıldılar. Hâlen, buralarda birçok yer Çerkes adları taşımaktadır. Ancak, doğudan ve kuzeyden gelen Hazarlar, Kuzey Kafkasya topraklarının çoğunu ele geçirdiler. Durumdan, yani Hazarlarla sürdürülen savaşlardan yararlanan Ruslar 10. yüzyılda Kerç Boğazı dolaylarında Tmutarakan Prensliği'ni kurdular, ama Prenslik 11. yüzyılda Adıgelerle Alanların bir bölümünün (Yaslar) birleşmesi sonucu ortadan kaldırıldı. MS 2. yüzyılda beliren ve günümüz Osetler' ilinin ataları olarak kabul edilen İran asıllı Alanlar, Kuban Irmağı havzalarında yoğunlaşarak yayıldılar. 11-13 yüzyıllarda Alanlar feodal bölünmeler içine girdiler ve eski güçlerini yitirdiler. Bu dönemde Adıgelere Zykh (Зихы) ve Kasog gibi adlar veriliyordu. Daha sonra Bizans, Venedik ve Ceneviz ile ticari ilişkiler kuruldu, Ortodoks ve Katolik mezhepleri Adıgeler arasında yayılmaya başladı. Ama eski kentsel ve yazılı yaşama dönülemedi.
  • 1223'te Moğol saldırıları başladı ve bir Moğol-Kıpçak devleti olan Altın Orda Devleti kuruldu (1242-1501). Kuzey Kafkasya'daki düzlük alanlar Kıpçaklar'ın eline geçti. Nitekim günümüzde Kuzey Kafkasya'da yaşayan Kumuk ve Nogaylar ile Balkar ve Karaçay toplulukları, bu akınlar sonucu şimdiki yerlerine yerleşmiş olmalılar, nitekim bu topluluklar hâlen Kıpçak lehçelerinde konuşmaktadırlar. 1395'te Timur'un saldırıları ile karşılaşıldı ve giderek Altın Orda da parçalandı. Parçalanma sonucu, Altın Orda yerinde, komşu devletler olarak Kırım Hanlığı (1426-1783) ile İdil Irmağı güneyinde ve Hazar Denizi'nin kuzeybatı yörelerinde Astrahan Hanlığı (1466-1556) oluştu. Bu arada Kuban Irmağı kuzeyindeki topraklar da 13-15. yüzyıllar boyunca Adıgeler tarafından giderek ve büyük çapta Tatarlar lehine terk edildi ve Orta Kafkaslar'da şimdiki Kabartay bölgesi ya da Kabardiya oluştu. Dört büyük derebeyi ailesi (pşı) ve bunların vasalları tarafından yönetilen Kabardiya, 1556'da Astrahan Hanlığı'nın Rusya tarafından ortadan kaldırılması ve Rusya ile sınırdaş olunması sonucu, Kırım egemenliğinden çıktı ve 1557'de Rus koruması (egemenliği) altına girdi.
  • Kabardiya'nın 1557'de Rus koruması altına girmiş olması olayı, bugünkü Kabardey-Balkar Cumhuriyeti ile yetinilmeyerek, tarihsel anlamda bir ilgisi bulunmayan, 1864 yılına değin bağımsızlığını korumuş olan şimdiki Adıge ve Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'ni de kapsayan, ama aynen bu iki yöre (region) gibi, en az birer bölümü ile, o zamanki tarihsel Adıgeya (Çerkesya) sınırları içinde bulunan Krasnodar Kray ve Stavropol Krayı ise dışarıda bırakan ilginç bir resmi uygulamayla, "Adıgelerin Rusya'ya katılmalarının 450. yılı" biçiminde 2007 yılı boyunca kutlanmıştır. Ayrıca, kutlama programı çerçevesinde, Nalçik'te anıt heykeli dikili olan, Müslüman Kabartay büyük derebeyi (pşı) Temrıko İdar'ın kızı iken, 1561'de Moskova'da bir kilisede vaftiz edilip Mariya Temrukovna adını alan ve ikinci karısı olmak üzere ilk Rus çarı IV. İvan'a (Korkunç İvan; 1530-1584) nikahlanan, Rus-Kabartay dostluğunu simgeleyen Goşevnay İdar (1544-1569) ve Rusya'nın genişleme sürecinde görev almış ve etkili makamlarda bulunmuş olan çok sayıda Kabartay soylusu (komutan ve devlet adamı) da anılmıştır. Bu arada Kabartay-Balkarya'nın kurucu ortağı olan Balkar halkı, 1557'de Rusya'ya katılmadıkları, 1827 yılına değin egemen bir halk ve bölge olarak kaldıkları gerekçesiyle, söz konusu 450. yıl kutlamalarına katılmamıştır.

Adıgelerin ikiye ayrılması

  • 1557 sonrasında Adıgeler, Rus korumasındaki Kabartaylar; Osmanlı İmparatorluğu ve onun korumasındaki Kırım Hanlığı ile fiilen bir dayanışma içinde ve Rus yönetimi dışında olan bağımsız Çerkesya Adıgeleri biçiminde ikiye ayrılmış oldular. Böylece Adıge boylarının konuştuğu Çerkesçe lehçelerinin de Adıgece ve Kabartayca biçiminde iki ana kola toplanmalarının temeli oluştu.
  • 1739 Belgrad Antlaşması gereğince Büyük ve Küçük Kabartay bölgeleri, Osmanlı ve Rus etki alanları arasında tarafsız bölgeler olarak kabul edildiler. Ama Osmanlıların istediği sonuç elde edilemedi, Kabartay derebeyleri Ruslarla işbirliğine devam ettiler. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı boyunca, Osmanlılar, Kabartay müttefiklerinin yardımıyla Orta Kafkaslar'daki stratejik dağ geçitleri üzerinde üstünlük ve kontrol kurmuş olan Rusları Kuzey Kafkasya'dan uzaklaştırmayı denediler. Ancak Türkleri ağır bir biçimde yenen Ruslar Kırım (1771), Kabartay ve Kuzey Osetya'da denetim kurdular, ardından bir araba yolu da inşa ederek, ilk kez Daryal Geçidini geçtiler; Güney Kafkasya'ya giren Ruslar, Gürcü müttefikleri ile birlikte Osmanlı korumasındaki İmereti Krallığı (Açıkbaş) başkenti Kutaisi'yi ele geçirdiler ve Türkleri kıyıya doğru sürerek, Poti Kalesinde kuşatma altına aldılar. Sonuç olarak, denge Ruslar lehine, Türk, Kırım, Adıge ve Kuzey Kafkasya halkları aleyhine bozulmuş oldu. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sonucu, Kabartay bölgesi, Kuzey Osetya ile birlikte Rusya'ya ilhak edildi. Burada Ruslar, 1739'dan beri birer bağımsız bölge olan bu bölgeleri, Kırım Hanlığı'ndan "alarak" ilhak ettiler (bk. Ashad Ç'ırğ, "Tehlike Kuzeyden Geliyordu", internet). Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı korumasına da son verildi, Kırım Hanlığı bağımsız ülke sayıldıysa da, burası fiilen Rusların denetimine girmiş oldu ve 1783 yılında da Rusya'ya ilhak edildi.
  • Ruslar 1783'te Kırım Hanlığı'nı, bu arada Kuban Irmağı'nın kuzeyinde, Azak Denizi'nin doğusundaki Taman Yarımadası'nı, Kuban ve Yeya ırmakları arasındaki Kırım topraklarını ilhak ettiler. Kuban Irmağı kuzeyi topraklarını 1783 yazı içinde, etnik temizlik ve soykırım uygulayarak, Nogaylar ile Adıgeler'den tamamıyla temizlediler, Kuban Irmağı üzerindeki topraklar 10 yıl boş (sivil yerleşime kapalı) tutulduktan sonra, 1792-1793 yıllarında Rus Kazaklarının yerleşimine tahsis edildi.

Rusların Çerkesya'yı karadan kuşatması ve Osmanlı-Çerkes ittifakı

  • Ruslar, 1774'ten sonra, Kuban'ın güney havzası ile Karadeniz kıyılarına yayılmış olan Çerkesleri ya da onların ülkesi olan Çerkesya'yı, kıyı ve güneydeki Osmanlı korumasındaki topraklar (Abhazya ve Gürcü toprakları) dışında, üzerinde askeri kale, karakol ve gözetleme kuleleri bulunan müstahkem hatlarla çevirerek kuşatma altına aldılar. Zor bir durumla karşılaşan Çerkesler Osmanlı'dan yardım ve ittifak talebinde bulundular: Osmanlılar Çerkesler yardım ve kendi savunma politikaları gereği Ferah Ali Paşa'yı Soğucak Muhafızlığına (Gelencik) atadılar. 1781'de, Fransız mühendislerinin de yardımıyla, bir Osmanlı garnizonunun yerleştirildiği Anapa kalesinin inşaatı başlatıldı ve Ferah Ali Paşa, Anapa Muhafızı (Askerî Vali) oldu.
  • Anapa 1828 yılı Rus işgaline değin, Çerkesya'nın da başkenti konumundaydı. Çerkesya'yı oluşturan 12 bölgenin (eyalet) yerel meclislerince seçilen temsilciler Anapa'ya gönderilir ve onlar aracılığıyla önemli kararlar alınırdı. Kentte Osmanlı bayrağı yanında Adıgelerin bayrağı da dalgalanırdı. Diplomatik, idari ve askeri işler Anapa'dan yürütülüyordu. Dış ülkelere gönderilecek elçiler, bölge askeri komutanları ile yargıçların seçilmesi yanında, savaş zamanında ve gerektiğinde, Hakim denilen ve sınırsız yetkilerle donanmış bir önder de (hem yönetici ve hem de üst komutan) belirleniyordu.
  • 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Temmuz 1791'de Anapa ve bu kaleye sığınmış bulunan ve Çerkes Ordusu Başkomutanlığına (Hakim) getirilmiş olan İmam Mansur Rusların eline geçti, ama 1792 Yaş Antlaşması ile Anapa Osmanlılara geri verildi.
  • 1801'de Kartlı ve Kaheti Krallığı (Doğu Gürcistan) toprakları Rusya'ya ilhak edildi. 1806 yılından başlayarak, Osmanlı korumasındaki İmereti Krallığı ve Megrelya Prensliği toprakları Rusya'ya ilhak edildi. Bu arada Karadeniz kıyısında Sohum Kalesi merkezli ve Osmanlı korumasında olan Abhazya Prensliği ise,Osmanlılar'dan ayrıldı ve bir antlaşma ile Rus koruması altına girdi (Abhaz yazarı Hayri Ersoy'a göre, Abhazya Prensliği'nin nüfusu 1858'de 94.023 idi, bk. H. Ersoy, Dili, Edebiyatı ve Tarihi ile Çerkesler, İstanbul,1993, s.44). Bütün bu oluşumlar 1812 Bükreş Antlaşması'yla da kalıcılaştı, ayrıca 1813 Gülistan Antlaşması'yla da İran Dağıstan'nın tamamı ile şimdiki Azerbaycan'ın kuzeyi üzerinde Rus egemenliğini tanıdı. Böylece Rusya Güney Kafkasya'ya kalıcı olarak yerleşmiş oldu
  • 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Nisan 1807'de Anapa yeniden Rusların eline geçti. Ama 1812 Bükreş Antlaşması'na göre Anapa, Osmanlılara geri verildi, ayrıca kuzeydeki Kuban Irmağı ile daha güneydeki Bzıb Irmağı (Pitsunda) arasındaki Çerkesya'nın Karadeniz kıyılarının denetimi de Osmanlılara verildi; Bzıb Irmağı ile Rioni Irmağı (Poti) arasındaki Karadeniz kıyılarının, bu arada Bzıb Irmağı ile İngur Irmağı arasında bulunan ve 1810'da bir antlaşmayla Rusya korumasını benimsemiş olan Abhazya kıyılarının denetimi de Ruslara bırakıldı.
  • Böylece, 1792 Yaş Antlaşması ile Rusya tarafından temelleri atılan planlı bir yayılmacı strateji izleyen Rus diplomasisi, uluslararası hukuka göre bağımsız bir ülke olan Çerkesya'nın ele geçirilebilmesi için, tıpkı 1774'te Kabartay topraklarının hileli yollarla ilhakı olayında olduğu gibi, ileriye yönelik siyasal bir alt yapı oluşturmaya çalışıyordu. Çerkesya kıyı denetiminin Osmanlı Devleti'ne bırakılmış olması da, Rusya'nın 50-100 yıllık süreçlere yayılarak geliştirilen yayılmacı politikalarını perçinlemeyi amaçlayan süreçlerden biri olmalıdır. Sonuç olarak, Çerkesya, artık bağımsız bir ülke olarak değil, ileride Osmanlı Devleti'nden bir antlaşmayla, yani "hukuka" uygun olarak alınmış bir toprak parçası imiş gibi gösterilebilecek ve tepkiler geçiştirilebilecekti. Bu da Rusların ne denli ileri görüşlü, hesaplı, uzun vadeli ve sabırlı bir diplomasi yürütmekte olduklarını göstermektedir.

Anapa, 1828'de kuşatma altına alındı, 12 Haziran 1828'de kesin olarak Rusların eline geçti. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan 1829 Edirne Antlaşması ile, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıb) Irmağı ağzına ya da Pitsunda'ya dek uzanan ve Osmanlılarca yerine getirilen Çerkesya kıyılarının denetimi, Osmanlı Devleti tarafından Ruslara devredildi. Böylece Çerkesya, haksız ve hileli bir antlaşma ve diplomasi oyunuyla, sıradan bir Rusya "toprağı" imiş gibi, Ruslarca dünyaya tanıtılmaya başlandı. Bu durum Karl Marx başta olmak üzere, dönemin demokrat çevrelerince kınanmış, Çerkeslere destek çağrıları yapılmıştır. Ancak bu gibi sivil kesim çağrıları durumu değiştirememiştir. Sonuç olarak Poti limanı kuzeyindeki tüm Doğu Karadeniz kıyılarında kesin bir Rusya denetimi kurulmuş oldu.

Rusların Çerkesya'yı karadan ve denizden kuşatması

  • Ruslar, 1829 Edirne Antlaşması gereğince, Ruslar Çerkeslerden boyun eğmelerini istediler, ama Adıgeler, bağımsız olduklarını, Osmanlıların kendilerini Rusya'ya terk etme yetkilerinin bulunmadığını öne sürerek, boyun eğmeyi kabul etmediler. Bunun üzerine Kafkasya Valisi General Paskeviç, Adıgelere boyun eğdirmek için bir plan hazırladı. Buna göre kuzeydeki Rus kalesi Anapa'dan güneydeki Rus kalesi Sohum'a kadar uzanacak olan bir "Karadeniz Kıyı Hattı" ile, bir Rus deniz üssü olacak olan Gelencik limanından başlayıp ülke içinden geçecek ve Çerkeslerin bir bölümünü ana Çerkes nüfusundan ayırarak Yekaterinodar'ın (Krasnodar) batısındaki Olginski köprü karakoluna uzanacak olan "Gelencik Hattı"nı kurma kararı aldı. Böylece bölünmüş olacak Çerkeslerin dış dünya ile olan ilişkileri kesilmiş olacak ve boyun eğmeleri sağlanacaktı. Ancak, hesapta olmayan bir biçimde 1830'da İmam Gazi Muhammed önderliğinde Dağıstan ve Çeçenya'da büyük bir Müslüman ayaklanması baş gösterdi, binlerce Dağıstanlı ve Çeçen mücahit Rus mevzilerine saldırdı. Ayrıca Polonya'da da Rusya karşıtı büyük bir ayaklanma oldu. General Paskeviç, ayaklanmayı bastırması için 1831'de Polonya'ya gönderildi. Bu iki nedenle Çerkesya'daki müstahkem hatlar kurulması işi, ertelenmiş oldu. Gazi Molla sanı verilen İmam Gazi Muhammed, 1832'de öldürüldü, yerine seçilen İmam Hamzat'ın da öldürülmesi üzerine, 1834'te Şamil, Dağıstan ve Çeçenya Müslümanlarının İmamı (Dini Devlet Başkanı) olarak direnişin başına geçti.
  • İmam Şamil, üslendiği Dağıstan'daki Ahulgoh kalesinin düşmesi üzerine (1837) Çeçenya'ya kaçtı. Şamil'in yenilmiş olması üzerine, Ruslar, hat inşaatlarını yeniden başlattılar. 1837-1839 yıllarında hatların inşaatı tamamlandı. Çerkeslerin dış dünya ile olan bütün bağlantıları kesilmiş oldu. Çerkesler, ayrıca, dört bir yandan saldırıya geçen Ruslarla aralıksız çarpışıyorlardı. Ruslar, doğudan batıya doğru ilerlediler, Kuban'ın ana kolundan, daha batıda bulunan ve Kuban'ın bir kolu olan Laba Irmağına ulaştılar; ele geçirdikleri bu yerleri, yani Kuban-Laba ırmakları arasındaki "Base Ovası" (Басэ губгъо) denilen geniş ve bitek yerlerde yaşayan yerli halkı katliam ve etnik temizlikten geçirdiler, köyleri ateşe verdiler ve bu bölgeye, stanitsalar (Kazak köyleri) kurarak silahlı Kazakları yerleştirdiler. Base Ovasındaki Çerkesler ve güneydeki dağlarda yaşayan Abazaların (Abazin) kalıntılarını da Küçük ve Büyük Zelençuk ırmakları vadilerine sürerek, hapsedecek bir biçimde oralara yerleştirdiler. Vadi çıkışlarında Rus askeri kale ve stanitsaları kuruldu, birbirine kapalı olan bu vadilere yerleştirilen nüfus sıkı bir denetim altına alındı. Bu nüfus, 1774'ten beri Rus yönetiminde olan Kabardiya'dan getirilen Kabartay göçmenlerle harmanlanarak uysallaştırılmaya çalışıldı (Bu bölgede şimdi RF'ye bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti bulunmaktadır).
  • Öte yandan 1839'u 1840'a bağlayan kış mevsimini yarı aç ve perişan bir halde geçiren Çerkesler, bazı ajanların, Rus kale ve karakollarına saldırıya geçilmesi durumunda "Türk ve İngiliz yardımlarının mutlaka geleceği" biçimindeki boş sözlerinin etkisinde kalarak, 1840 yılı ilkbaharında, ilkel silahlarıyla toplu bir halde karşı saldırıya geçerek hatları yıktılar ve bazı kaleleri ele geçirdiler. Rusların takviye almaları, bu arada bekledikleri dış yardımların da gelmemesi üzerine düş kırıklığına uğradılar, saldırılarını durdurup savunmaya çekildiler.
  • Çerkeslerin 1840 yılındaki yarım kalmış başarılarını bir zafer olarak algılayıp moral bulan ve yeniden güç kazanan İmam Şamil Çeçenistan ve Dağıstan'da savaşı yeniden başlattı. Bu arada savunmada olan Çerkeslerin yeniden saldırıya geçmelerini sağlamak ve şeriatı yaymak üzere naip denilen vekillerini, temsilci olarak Çerkesya'ya göndermeye başladı, ancak ilk naipler başarılı olamadılar. Geleneksel (eski demokratik toplum) ilişkilerin ağır bastığı ve Hanefi mezhebine mensup olan Çerkesya'da, Çeçenistan ve Dağıstan'daki gibi Şafii İslam hukuku (şeriat) iyi karşılanmadı. 1846'da İmam Şamil, Çerkesya ile Çeçenistan'yı ayıran Kabardiya'yı yanına alıp Çerkesya'daki Adıgelerle birleşmeyi denedi, böylece direnişi Kuzey Kafkasya Müslümanları boyutuna yaymak istemişti, ancak Ruslardan çekinen ve çıkar ilişkileri bastıran Kabardey derebeyleri (pşı), Şamil'in safına katılmayı göze alamadılar, vadi çıkışlarına silahlı müfrezeler yerleştirerek köylülerin Şamil'e katılmalarının önünü kestiler. Ruslar 1774'teki ilhak ile birlikte Kabartaylara, özellikle beylere (pşı) geniş tarım toprakları bırakmışlardı, ayrıca bunların feodal haklarını/hukukunu da tanımışlardı. Kabardiya'daki başarısızlık üzerine, İmam Şamil, genç ve yetenekli naiplerinden Muhammed Emin'i, 1848'de, temsilcisi olarak, Çerkesya'daki Adıgelerin arasına gönderdi. Naib, İmam Şamil'in derebeyliğini ve köleliği yok ederek hüküm sürdüğü Dağıstan ve Çeçenistan bölgelerinde gerçekleştirmiş olduğu şeriata dayalı toplumsal eşitliği Çerkesya'da gerçekleştiremedi, karşısında bir dizi güçlük ve engel belirdi. Şafii Müslümanlar olan Çeçen ve Dağıstanlıların aksine Hanefi Müslümanlar olan Çerkeslerde toprak mülkiyetinden de güç alan etkili bir din adamları örgütlenmesi (şeyhlik ve tarikat kurumları) yoktu. Bu nedenle din adamlarının ekonomik ve idari gücü çok zayıftı. Çerkesya'da geleneksel/laik demokratik kurumlar (h'abze/хабзэ) yanında, yer yer bir derebeyi düzeni de vardı. Bjeduğ, K'emguy ve Besleney gibi topluluklarda feodalizm/yerel beylik düzeni geçerliydi. Adıgelerin birçoğu köle ve soyluluğun genetik ve tanrısal bir kaynağa dayandığına inanıyor, kökü derinlerde olan bu çağ dışı anlayışı, İslam dini bile ortadan kaldıramıyordu. Derebeyi ve zengin/egemen sınıfların desteğini yitirmekten çekinen Naib, ciddi ve geniş reformlar yapmayı göze alamadı, sonuç olarak sınırlı bir destek sağlayabildi, bu arada çelişik uzlaşma yollarını, baskı ve terörü de denedi, bir K'emguy derebeyinin kızını çok eşli haremine aldı. Ama bu yeni evlilik ve çelişik hareketleri yoksul köylülerin uzaklaşmasına, kölelerin de özgürlük umutlarını yitirmelerine yol açtı. O sıralarda Karadeniz kıyısında,Soçi yöresinde yaşayan Vıbıhların dörtte bir kadarı köleydi, Abadzehler arasında da çok sayıda köle vardı, köleler baskı ve sömürü altındaydı, ayrıca Osmanlı pazarlarına yönelik esir/köle ticareti vardı. Kölelerin özgürleştirilememiş olması, bu insanların savaşa seferber edilmeleri fırsatını yok etti. Bunun yol açtığı yıkım ve zararlar ileride daha da net olarak görülecekti.
  • Naib'in şeriata dayalı devlet yapılanması ve saldırı politikası, halkın tepkilerine yol açtı. Naib 1851'de Ruslar karşısında yenilgiye uğradı. Giderek Naib'e destek, Abadzehlerle sınırlı bir düzeye düştü; demokratik bir yaşama alışkın olan Şapsığlar ve diğer topluluklar, düzenbaz ve güvenilmez bir kişi olarak algıladıkları Naib'in otoritesini benimsemeyi reddettiler, şeriat mahkemesi binalarını yaktılar ve Naib yanlısı din adamlarını ve kadıları (yargıçları) bölgelerinden kovdular. Bu yeni bölünme ve kaos, ayrıca Şamil tarafından desteklenen Naib'in Rus mevzilerine yönelik saldırı politikası, savunmaya dayalı genel Adıge stratejisini de zayıflattı. Saldırılar, daha sert Rus misillemelerine yol açtığı gibi, Rus savaş şahinlerinin elini daha da güçlendirdi, barışçı bir toplum olan Çerkeslerin "kötü", "haydut" ve "saldırgan kişiler" oldukları biçiminde, yalana dayanan bir Rus kampanya ve dezenformasyonu/yanlış bilgilendirmesi ile Rus kamuoyu da yanıltıldı.

Kırım Savaşı sonrasında Adıgelerin terk edilmesi

Adıgeler 1853-56 Kırım Savaşı'na fiilen katılmadılar, çünkü Adıgeler Müttefikler tarafından bağımsız bir öğe (siyasal birim ya da devlet) olarak değil, Osmanlı Devleti'nin "Kafkasya Genel Valiliği"ne bağlı, "Çerkesya Askeri Valiliği" kapsamında ele alınmak istendiler. Bu yaklaşım biçimi, düş kırıklığına yol açtı, Adıgelerin Müttefiklere olan güvenini sarstı. Osmanlı yönetimince İmam Şamil "Kafkasya Genel Valisi", eski bir Rus subayı ve Kheğak'e (ХэгъакIэ) beyi olan Seferbey (Zaneko) de Sefer Paşa (ölm. Aralık 1859) adıyla Çerkesya Askeri Valisi sayıldı, ancak en kalabalık kabile olan Şapsığlar, Sefer Paşa'yı ve Osmanlı egemenliğini tanımadılar. Ayrıca Müttefik çıkartmasının Ruslarla savaş içinde olan Çerkesya yerine, Kırım'a ve Bulgaristan'a yapılmış olmasını hoş karşılamadılar. Bu ve benzeri gelişmeler Adıgeleri küstürdü. Müttefik stratejisi Karadeniz'deki Rus donanmasını ve deniz üslerini yok etmek, Akdeniz'e doğru bir Rus yayılmasını önlemek ve Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü koruma altına almak gibi amaçlarla sınırlıydı ve doğrudan Adıgelere ilişkin bir politika içermiyordu. Adıgeler bu konsept içinde, süvari birlikleri halinde ve Müttefik - Osmanlı tertibinde bir yan unsur olarak kullanılmak ve cepheye sürülmek istenmişti. Ancak, beklentileri karşılanmayan Adıgeler, başka ülkeler adına savaşmayı kabul etmediler.

  • Bütün bu olumsuz durumlara karşın, Adıgeler,İmam Şamil'inki gibi ve durum gereği, Rusların Kafkasya'daki birliklerinin bir bölümünü olsun cepheye sürmelerini engellemiş ve Müttefikler'e (İngiliz, Fransız ve Osmanlılar'a) dolaylı da olsa, kısmi bir destek sağlamış oldular.

Müttefikler Rusları barışa zorlamak için, savaşın sonlarına doğru,1855'te, Çerkesya kıyılarına geç kalmış bir çıkartma yaptılar ve Taman Yarımadasının bir bölümünü ele geçirip jest anlamında "Çerkesya Valisi" Sefer Paşa'yı (Zaneko) desteklemiş oldular,Rusları da Yekaterinodar'a (bugünkü Krasnodar) doğru geri çekilmek zorunda bıraktılar. Ancak bu tamamlanmamış harekât, yarardan çok zarar getirecek; katı Rus nefret ve düşmanlığının Adıgeler üzerinde patlamasına ve faturanın Çerkeslere kesilmesine neden olacaktı.Çerkesya'da bunlar olurken,öte yandan Osmanlı birlikleri Güney Kafkasya'da üst üste yenilmiş, Kars Kalesi de Ruslara teslim olmuştu.

1856 Paris Antlaşması,Müttefikler ve Ruslar tarafından ele geçirilen yerleri karşılıklı olarak geri verme,Karadeniz'i Rus donanma ve üslerinden arındırma, ticaret gemileri dolaşımına açma, Karadeniz kıyısındaki kaleleri yıkma gibi koşullarla imzalandı. Antlaşma'da Adıgelere (Çerkesya'ya) ilişkin hiçbir değinme yoktu. Müttefik ülkeler temsilcileri, Kırım Savaşı sırasında Dağlıların kendilerine yardım etmemiş olduklarını" belirtmekle yetindiler (bk. Çuvış Anjel, 'Kırım Savaşı ve Hemen Ertesindeki Çerkeslerin Tarihi', Cherkessia.net). Böylece 1829 Edirne Antlaşması hükümleri, Müttefiklerce yeniden onaylanmış, egemen Çerkesya, bir "Rusya toprağı" sayılmıştır. Antlaşma gereği, Müttefikler Çerkesya ve Kırım'ı tahliye ettiler.

  • Bu arada Rus generalleri de, Karadeniz yoluyla Batı dünyasına açık bir stratejik bölge ve büyük nüfuslu bir halk (2 milyon) olan Çerkeslerden kurtulma yollarını görüşmeye başladılar.1857'de Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin, Çerkeslerin bir bölümünün (Karadeniz kıyılarında yaşayan Çerkeslerin) kuzeydeki Don Irmağı havzasına sürülmesi biçiminde gizli bir rapor hazırlayıp, üstü Kont Baryatinski'ye sundu (1857), ama Rusya'daki diğer Müslümanların tepkilerinden çekinen Rus makamları Milyutin'in önerisini uygulamaktan kaçındılar. Bu arada bazı Rus komutanlar, örneğin General Filipson, Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Osmanlılarla ticaretine izin verilmesi halinde, Adıgelerle barışın sağlanabileceği görüşünü savundu. Ancak General Nikolay Yevdokimov, bu görüşe karşı çıktı. Onun görüşüne göre, Rusya'nın gelecekteki stratejik çıkarları gereği, dağlardaki Adıgeleri yerlerinden çıkartarak/ sürerek Kuban Irmağı boylarındaki düzlüklere yerleştirmek ya da Türkiye'ye göndermek, Adıgelerden boşaltılacak olan yerlere, Karadeniz kıyılarına Rus Kazaklarını yerleştirmek gerekiyordu, böylece Karadeniz kıyıları güvence altına alınmış ve kesin olarak Ruslaştırılmış olacaktı. Çar II. Aleksandr, General Yevdokimov'un önerisini uygun buldu (1960; Bkz. Prof. Dr. Ç'ırğ Ashad, "Meclis Özgürlüğün Mücadelecisiydi", internet). Sürgün kararı, henüz boyun eğmemiş olan Karadeniz kıyısındaki Çerkesleri, yani Şapsığ, Vıbıh ve barışçı Cigetleri kapsayacak, ayrıca daha kuzeyde, Anapa, Novorossiysk ve Gelencik yörelerinde yaşayan ve o tarihte çoğu Rusya'ya boyun eğmiş, bir kısmı da Şapsığlara sığınmış olan Natuhayları da kapsayacaktı. Buralarda (kıyı bölgesi ve gerisinde) yaşayanlar topraklarından çıkartılıp Türkiye'ye gönderilecekler ya da isterlerse,-ki pratikte bu pek de olanaklı değildi-, daha doğudaki, Rus yönetimindeki elverişsiz ve sıtma yatağı Kuban düzlüklerine ve üstelik oralarda, Rus nüfus karşısında azınlıkta kalacak adalar biçiminde (birbirinden uzak öbekler halinde) yerleştirileceklerdi, Adıge/Çerkes köylerinin etrafına da yağmacı ve saldırgan Kazakların stanitsaları (müstahkem köyleri) yerleştirilecek, böylece Çerkeslerin kontrolü işi Kazak milislerince yerine getirilecekti. Ek olarak,1859'da boyun eğmiş olan Abadzehler de, Çar II. Aleksandr'ın 11 Eylül 1861'de aldığı bir kararla sürgün kapsamına sokuldular. Böylece, kıyı şeridi dışında Çerkesya'nın içteki dağlık yöreleri de yerli (Şapsığ ve Abadzeh) nüfustan boşaltılmış olacaktı.

Ruslar önce, doğudaki İmam Şamil'in üzerine yürüdüler:6 Eylül 1859'da İmam Şamil,Dağıstan'ın Gunib kasabasında Mareşal Kont Baryatinski'ye teslim oldu, ardından Şamil'in Çerkesya'daki naibi Muhammed Emin de, taraftarı Abadzehlerle birlikte, Rusya'ya bağlılık yemini verdi (2 Aralık 1859). Şamil ve Muhammed Emin,Rus hükûmeti tarafından ömürboyu maaşa bağlandılar. Rusya'nın artık tek hedefi kalmıştı,o da henüz boyun eğmemiş olan Adıge kabileleri idi. Bu arada Rus birlikleri de Dağıstan ve Çeçenistan'dan Çerkesya'ya doğru kaydırılmaktaydı: 1857'de sınır, doğuda Kuban'ın kolu Laba Irmağından, daha batıda ve yine Kuban'ın bir kolu olan Belaya Irmağına (Çerkesçe: Şhaguaşe) kaymış ve Ruslarca işgal edilmiş olan bu yerlerde yaşayan Çerkes toplulukları (Bjeduğ, Çemguy, Besleney, Mahoş, Yegerukay, Kuban Kabardey ve Abzahlar) Rus yönetimine alındılar. Ocak 1860'ta, kıyıda (Anapa yöresinde) yaşayan ve kuşatma içine alınmış olan 240 bin nüfuslu Natuhay topluluğu da Rusya'ya boyun eğdi.

Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'na sürülmeleri kararı

  • Ruslar 1859'da boyun eğmiş olan 260 bin nüfuslu Abzahları, 2 Aralık 1859 tarihli anlaşmayı bozarak, Şapsığlar ve Ubıhlar yanında,1861'de etnik temizlik kuşağı içine aldılar ve Abzahlara saldırdılar. Bunun üzerine, Abadzehler, Şapsığ (300 bin) ve Vıbıh (100 bin) bölgelerindeki direnişe katılma kararı aldılar, savunma amacıyla ve Vıbıh bölgesinde 1861 yılında ortak bir merkezi yönetim altında birleştiler ve merkezi, Ruslardan uzaktaki "Saçe" (Soçi) yakınlarında olmak üzere bir Çerkes Ulusal Meclisi ve bir federal yönetim oluşturdular, ama Ruslar kıyıdan gizli bir çıkartma yaparak ve deniz komandolarını göndererek Meclis binasını ateşe verip yaktılar. Adıge yönetimi temsilcileri, Eylül 1861'de,Maykop yakınına, Hamketi'ye gelen Çar II. Aleksandr'dan "sürülmemeleri" koşuluyla görüşme ve barış talebinde bulundular, ama gerçekçi bir diplomasi de yürütemediler; Adigeler, bir uzlaşma için "Topraklarında yol,kale ve istihkam yapılmaması,stanitsalar (silahlı Rus Kazak köyü) kurulmaması" gibi Rusların kabul edemeyeceği koşullar öne sürdüler. Sonuç olarak Çar, Adıgelerin koşullarını, "Ya Osmanlı'ya göç edin ya da Kuban boylarında sizin için ayırdığımız yerlere yerleşin" diyerek çok sert bir biçimde geri çevirdi. Bunun üzerine, Aralık 1864 tarihine kadar uygulanan ve 1867'de iptal edilen, "10 Mayıs 1862 tarihli bir Rus hükümet kararı" yürürlüğe kondu:Harekete geçen Rus ordu birlikleri, Adıgeleri, boyun eğmeye ve topraklarını terk etmeye zorlamak için, köyleri kuşatmaya başladılar.Rus birlikleri,sistemli ve planlı bir biçimde köyleri basıp ateşe veriyor, terör uyguluyor, yakalanan Adıgeler tecavüzlere uğrayabiliyor,öldürülüyor ya da etnik temizlik yoluyla topraklarından çıkartılarak,Rus bölgelerindeki kamplarda toplanıyor, kamplardan Rus yönetimindeki Kuban ırmağı boylarına ya da Rus kontrolündeki Karadeniz limanlarından doğruca Osmanlı topraklarına gönderiliyorlardı. Çaresiz durumda kalan Abadzehler Ağustos (eski takvime göre Temmuz) 1863'te savaştan çekildiler;Abadzehler (Абдзахэхэр) iç (Kuban ırmağı sol kıyılarına) ve dış göçü (Osmanlı İmparatorluğuna göçü) birlikte başlattılar. Ateşkese uymak istemeyen ya da ihlal ettiği söylenen bazı küçük Abadzeh grupları da,gözdağı anlamında, topluca imha edildiler (Örneğin,Pşeha Irmağı boyundakiler).

Ekim 1863'te, Şapsığlar da, ateşkes istediler ve savaşa son verdiler. Ateşkes Antlaşması gereğince,Şapsığlara 6 Mart 1864 günü akşamına değin köylerinde kalma izni verildi.Şapsığlar o tarihe kadar köylerini terk etme ve bölgeyi boşaltma koşulunu da kabul ettiler. Nitekim Rus birlikleri 7 Mart 1864 tarihinden başlayarak bölgeye dağıldılar ve terk edilmiş haldeki bütün Şapsığ köylerini bir bir ateşe verip yaktılar.

Şubat sonunda harekete geçip Mart 1864 başlarında, ateşkes koşulları uygulanan Şapsığ toprakları üzerinden, yerel gözlemciler eşliğinde yürüyerek Vıbıh bölgesine ulaşan Rus birlikleri, 18 Mart'ta, Psezuapse ırmağının 5 km (verst) kadar güneyinde, bir kestane ormanında toplanmış büyük bir Vıbıh ve Ahçıpsı topluluğu ile karşılaştılar, ancak kısa bir çatışmanın ardından direnişçiler başarısızlığa uğradılar ve dağıldılar; çatışmada Ruslar 8 ölü ve 14 yaralı verdiler. Vıbıhlar bunun dışında başka hiçbir direnişte bulunmadılar. 24 Mart 1864'te de Vıbıh lideri Hacı Gerandıko Berzeg, Rus birlikleri komutanı General Heyman'a (Гейман) "Vıbıhların tamamen boyun eğdiğini" bildirdi, ertesi gün eski Navaginsk Kalesi (şimdiki Soçi yerinde) de direnişsiz Rusların eline geçti. Nisan ve Mayıs aylarında, dağlardaki küçük topluluklar (köyler), en son olarak da kıyı bölümündeki dağlık bir köyde yaşayan ve direniş kararı alan küçük Aibga topluluğu da 12 Mayıs 1864'te boyun eğdi, böylece Ruslar Soçi ve Gagra yörelerinden oluşan son egemen Adige topraklarının tamamını da ele geçirip şimdi Abhazya'da bulunan, ama o sıralar Adıge-Rus sınırını oluşturan Bzıb Irmağına ve Rusya'ya bağlı Abhazya Prensliği topraklarına ulaşmış oldular.Ruslar 21 Mayıs 1864'te de,Mzımta Irmağı yukarı vadisindeki Kbaada yaylasında (şimdiki Krasnaya Polyana) toplandılar; burada bir askeri tören ve bir dini ayin düzenlediler ve "Kafkas Savaşı"nın kendi zaferleriyle sona erdiğini ilan ettiler. Ancak, Şapsığ ve Vıbıhların komşuları olan ve dağlarda barınan, Rusların "uçucu ya da ormancı çeteler" dediği Adıge Hak'uç topluluğu, birkaç yıl daha direndi. Haziran 1865'te, ölümüne savaşmakta olan Hak'uçlar, Ruslara büyük kayıplar verdirdiler. Bunun üzerine,1865'te dağlarda yaşayan,topraklarını terk etmeyi ve boyun eğmeyi kabul etmeyen Hak'uçlara boyun eğdirmek, ayrıca kıyı bölümündeki Aşe,Psezuape (Psışu),Şahe (Şex),Soçi ve Mzımta ırmakları havzalarını Hak'uç saldırılarından korumak için, üzerinde 12 karakolun yer aldığı Hak'uç Müstahkem Hattını kurdular. Ayrıca sıradağların doğusuna, ardına düşen iç kesimde, yani Kuban Irmağı kaynaklarında ve dağ geçitlerinin ağızlarında da karakollar kurarak, Hak'uçların diğer Abzah kalıntıları ile bağlantı kurmalarına fırsat tanımadılar ve Hak'uçları dört bir yandan tam bir çember içine aldılar ve imha ettiler (T.V.Polovinkina, Çerkesya, Gönül Yaram, Ankara, 2007, s.281-285). Hak'uç direnişi, yer yer, 1870'li yıllara, yani Hak'uçlar tükenene değin sürdü; 1880'de Hak'uç sayısı 83'e düşmüştü.

Hak'uçların ve onlara katılan Çerkes kalıntılarının dağlardaki bu direnişleri nedeniyle, Ruslar uzun süre, etnik temizlik uyguladıkları bu yerlere huzur ve güvenlik içinde yerleşme olanağını bulamadılar.

  • Adıgelerin savaştan yenik çıkmasında, idari ve demokratik reformları başaramamış, yani derebeyliğini ve köleliği bütünüyle tasfiye edip ulusal bir bütünleşme gerçekleştirememiş ve modernleşememiş olmaları ana etkendir. Çünkü Adıge nüfusu 2 milyon gibi çok büyük bir sayıdaydı, ancak bu nüfusun modern anlamda birleştirilmesi gerçekleştirilememiştir. 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başlarında bütün Adıge yörelerinde özgürleşme hareketleri olur ve önemli ölçüde başarıya ulaşılırken, Vubıh yöresi özgürleşme hareketlerine kapalı tutulmuş ve eski köleci-baskıcı düzen aynen korunmuştu; Vubıh nüfusunun dörtte bir köleydi ve köle sahipleri, kendi sınıfsal üstünlüklerini (köle sahipliği düzenini) ve mal varlıklarını garantiye almayacak bir anlaşmaya taraftar olamazlardı. Bu gibi sınıflar her türlü özgürleşmeye karşıydılar ve daha başka yapısal nedenlerle, Adıgeler, kalkınamamış ve güçlü bir merkezi otorite oluşturamamışlardı. Sonuç olarak Çerkes toplumunun gücü seferber edilememiş, zayıf, iç çelişkili, birbirinden kopuk, bir yandan sınıf kavgalı, bireylerin gönüllü katılımı ile sınırlı ve dağınık bir direniş verilmiştir. Ruslar ise planlı bir devlet gücü ile Adıgelerin üzerine yürümüştür.1830-1859 yılları arası dönemde, Ruslara karşı verilen öteki direnişlerde, Çeçenya ve Dağıstan'da, özellikle İmam Şamil döneminde, yerel beylik ve kölelik (kul) sistemi sona erdirilmiş ve Şamil'in yönetimindeki yörelerde bütün güçler direniş adına seferber edilebilmişti, ancak oralarda, çok daha eski bir dönemden beri,gücünü toprak sahipliğinden alan güçlü bir şer'i/toplumsal düzenin bulunduğu, bunun İmam Şamil döneminde devlete (İmamet Devleti) dönüşmüş olduğu da bilinmelidir. Şamil, otoriter bir şeriate (din hukukuna) dayanan katı bir yönetim, profesyonel bir askerlik (mürid) düzeni oluşturmuştu. Adıgeler ise, modern anlamda bir vergi ve askerlik düzeni oluşturamamışlardı.

1864 Adıge Tehciri

Orta Kuban ve Orta Laba boylarında barınan ve oraya iç sürgün yoluyla yerleştirilen 80 bin kadar Adıge dışındaki bütün Adıge (1 milyonun çok üzerinde bir Adıge) nüfusu ise "deportation" (ülke dışına çıkarılma) biçiminde,Karadeniz kıyısındaki limanlardan gemilere bindirlerek Osmanlı topraklarına gönderildi.Parası olan aileler, akraba ve köleleri de yanlarında olmak üzere, düzgün gemiler kiralayarak Türkiye'ye göç ettiler ve elverişli buldukları yerlere yerleştiler.Yoksul kesim ise büyük telefat verdi. Bu arada,1862 sonrasında ele geçirilen Adıge topraklarındaki bütün Adıge köyleri, daha yukarılarda belirtildiği gibi, istisnasız olarak ateşe verilip yakıldı, dağlarda direnen gerilla gruplarının yararlanmaması için de tarlalar atlara çiğnetildi, meyve ağaçları bile askerlerce bir bir kesildi.1864 yılı Haziran ayı ortalarına doğru kuzeyde Kuban Irmağı ağzından başlayıp güneyde Bzıb Irmağı ağzına değin uzanan Çerkesya'nın Karadeniz kıyılarında ve içerilerde tek bir Adıge (ya da Çerkes) nüfus bile bırakılmadı,1862 yılı sınırları içinde kalan Bağımsız Çerkesya toprakları tümüyle insansızlaştırıldı. Binlerce yıldan beri bu topraklara damgasını vurmuş olan bir insan soyunun kökü bu topraklardan sökülüp atıldı. Askerler ve bir de direnişçiler dışında insan kalmayan bu topraklarda artık aç köpek havlamaları ve kurt ulumaları dışında ses duyulmuyordu.Ruslarca istila edilen bu yeni topraklar üzerinde Rus Kuban Ordusu Yönetim Bölgesi kuruldu ve eski Adıge toprakları bir Yasak askeri bölge olarak ilan edildi. Dağlarda direnen Adıge (Hak'uç) sayısı ise,Haziran 1864'te hemen hemen tamamlanan Adıge göçünden bir yıl sonra bile, Haziran 1865'te,Rus askeri kaynaklarına göre, hala 8-9 bin dolayındaydı. Savaş süresince Ruslar tarafından öldürülen toplam Adıge sayısı da, Adige yazarı Dr. Almir Abreg'in tahminine göre 500 binden çoktur.

1864 yılı sonrasında uygulanan politika

  • 1864 Adıge sürgünü bittikten sonra, Ruslar tarafından Kafkasya'da,Kuban oblastında kalmasına izin verilen 80 bin (1864 öncesi nüfusunun % 4 kadarı;tarihçi Dr. Almir Abreg [Абрэдж Алмир], sayıyı 1864 yılı için 80 bin olarak verirken, yine başka bir Adıge tarihçisi olan Dr. Samir Hotko [Хъоткъо Самир] ise, aynı sayıyı 1865 yılı için 51 bin olarak veriyor) dolayındaki Adıge kalıntıları, yeni yerleştirildikleri yerlerdeki sıtma yatağı birer ölüm tarlası niteliğindeki bataklıkları kanallar kazıp yer yer kuruttular, bentler kurarak ve su arkları kazıp tarlalara su götürerek o yerleri sağlıklı ve verimli topraklara dönüştürdüler ve tarım topraklarını kendi çabalarıyla genişlettiler. Bu durum Rus üst makamlarının hoşuna gitmemişti.Çerkesya'nın iskanı sırasında Rus yerleşimcilere aile başına 33 desyatin (330 dönüm üzeri) toprak verilirken, Adıge ailelerine 7 desyatin toprak dağıtılıyordu (bk. Kadircan Kaflı, Şimali Kafkasya, İstanbul, 1942). Bu da çok çocuklu ve kalabalık Adıge ailelerini yarıcı, kiracı ya da ırgat biçiminde Kazak zenginlere bağımlı hale getiriyordu. Ama çok geçmeden Adıgeler, köy köy imece dayanışmaları yoluyla, bataklıkları kurutup topraklarını genişletmeyi ve Kazaklara bağımlılıktan kurtulmayı başardılar. Bunun üzerine,Rus makamları Kazak milisleri Adıgelerin üzerine salmaya, iftira ve suçlamalarda bulunmaya, örneğin bu milislerce öldürülen Rus cesetlerini bile Adıge köy sınırları içine atmaya ve haksız yere Adıgeleri sorumlu tutmaya ve cezalandırmaya, "ceza" karşılığı Adıgelerin elinden alınan toprakları da "Kazak milislere ve Rus asker emeklilerine" dağıtmaya, direnenleri de "asi" sayıp zorla ve korkutarak Osmanlı topraklarına göndermeye başladılar.Örneğin, Kasım 1889'da Orta Laba yöresindeki 24 bin Adıge'nin Türkiye'ye gönderilmesine, bunların 230.000 desyatin (yaklaşık 250 bin hektar) tutarındaki verimli toprağına el konulmasına, bu toprakların Rus asker emeklileri ile Kazaklara dağıtılmasına karar verildi

Adıge aleyhtarı bu tür politikalar nedeniyle,1864 sonrasında, Kuban oblastında bulunan ve 107 bin (80 bini şimdiki Adıge Cumhuriyeti, kalanı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yerinde) olan toplam Adıge sayısı 1880'de 60.424'e düştü; genel artışa göre,1897'de Adıge sayısı,250 bin olabilecek yerde, 30 bine düştü (şimdiki Adıgeya Adıgeleri ve Karadeniz kıyısındaki Şapsığlar).1897'de 13 bin dolayında olan şimdiki Karaçay-Çerkesya Adıgeleri ile birlikte eski Çerkesya sınırları içindeki genel Adıge (Çerkes) nüfusu 43 bine düştü (1864 yılı öncesi nüfusun % 2 kadarı.

. Bu da,o zamanki Rus makamlarının Adıgeleri hedef alan amansız bir etnik temizlik ve soykırım politikası yürütmüş olduklarını kanıtlamaktadır.

Sovyetler dönemindeki ve günümüzdeki durum

  • İç savaş döneminde,özellikle 1918'de, Adıgeler beyaz ve kızıl birlikler arasında kalıp büyük bir nüfus kaybına uğradılar.
  • 1922'de Kuban-Karadeniz oblastındaki Adıgeler için Krasnodar merkezli Adıge Özerk Oblastı (sancak) ile, 1880'lerde Orta Laba boyundan, Karadeniz kıyısındaki eski yerlerine dönebilen Adıge Şapsığlar için de 23 Eylül 1924'te Tuapse merkezli Şapsığ Ulusal Rayonu (ilçe) kuruldu, ama Şapsığ rayonu, 20 yıl sonra, 24 Mayıs 1945'te kaldırıldı.Rusya yönetimi, 55 yıl boyunca Şapsığ adına sansür uyguladı,Şapsığlara eski haklarını geri vermedi. Şapsığlar 1999'da devlet tarafından bir tür "koruma altına" alındılar ve onlara küçük bir "yerli toplumu statüsü" verildi, ama Şapsığlara, diğer sürülmüş ya da özerklikleri kaldırılmış küçük RF halkları örneğinde (Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş, vb) olduğu gibi toprakları ve eski özerk yönetimleri geri verilmedi, Şapsığların durumu, daha çok 1944'te Kırım'dan sürülmüş olan Kırım Tatarlarının ve Volga Almanlarının durumuna benzemektedir. Adıge ÖO ise, 3 Temmuz 1991'de cumhuriyet (devlet) statüsüne yükseltildi ve böylece,İkinci Dünya Savaşı boyunca da iyice ezilmiş olan Adıgeler yeniden toparlanmaya başladılar.
  • Çerkes asıllı bir topluluk olan Şapsığların 1945'te ellerinden alınan eski özerkliklerinin iadesi için 25 Kasım 2007 tarihli Şapsığ Kongresi'nde yaptıkları son girişim ve çalışmaları öğrenmek için bk. "Kaffed genel kurul ve izlenimler", Uzunyayla. Com, internet;"Şapsığlar Tkaçev'in kapısını çalacak", internet.
  • Adıgelere Stalin döneminde, çalışma kamplarına sürülme, hapis ve idamlar biçiminde terör uygulandı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş ve Almanlara karşı sürdürülen partizan direnişleri sonucu yetişkin Adıge erkek nüfusunun çoğu (15 binden çok Adıge) yok oldu ve uzun bir süre toparlanılamadı. Almanlara karşı savaşta, eski Sovyetler Birliği içinde, koca cumhuriyet ve krayları da aşarak, nüfusuna göre en fazla şehit veren ve en çok da Sovyetler Birliği Kahramanı çıkaran bölge, küçücük Adıgeya'dır, Adıgelerdir. Özellikle SSCB Kahramanı ve Adıge şairi Hüseyin Andrıhoy'un (Андрыхъое Хъусен;1921-1942) anıtı, RF ve Adıgeya (Şevgenovski rayonu merkezi Hakurınehable) dışında, bugün Ukrayna'da, öldüğü yerde de dikilidir.
  • AC Devlet Parlamentosu-Khase,Karadeniz kıyısında yaşayan Şapsığlar için bir özerk bölge yönetimi kurulması, ayrıca AC sınırlarında da bir değişikliğe gidilerek, AC topraklarının doğuda Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'ne,güneyde de Karadeniz kıyısındaki Abhazya Cumhuriyeti'ne ve Karadeniz kıyısına değin uzatılması taleplerinde bulundu.15 Nisan 1995'te Krasnodar krayı Valiliğince yapılan bir açıklamada, Şapsığlara özerklik verilmesinin Krasnodar kray yönetimine değil,RF üst makamlarına ait bir yetki olduğu açıklandı. AC'nin toprak talebi de,özellikle Krasnodar kray yönetiminin itiraz ve tepkileriyle karşılaştı (bk. Doç. Dr. Ufuk Tavkul,"Kafkasya'da bir tehdit unsuru 'Kazaklar' ",Birleşik Kafkasya dergisi,Ocak-Haziran 2007, Ankara,sayı 6-7,s.33). AC'nin ve Şapsığların istemiş olduğu yerler Krasnodar Kray'a bağlı Mostovski rayonu ile,Tuapse rayonu ve Soçi metropoliten alanının bir bölümünü kapsıyor olmalıydı.
  • AC'nin,tarihsel Adıge toprakları üzerinde doğal sınırlara kavuşma ve Krasnodar Kray kuşatmasından kurtulma isteği, AC'nin lağvedilmesi ve topraklarının Krasnodar Kray'a katılması içerikli karşı bir kampanya açılmasına yol açtı. Kampanya 2006'da durdurulabilmiştir.
  • Kabartayca konuşan doğu Adıgeleri de, 12 Ocak 1922'de kurulan "Karaçay-Çerkes Özerk Oblastı" ile 16 Ocak 1922'de oluşturulan "Kabartay-Balkar Özerk Oblastı" içinde yer aldılar. Kabartay-Balkar ÖO 5 Aralık 1936'da,Karaçay-Çerkes ÖO da 3 Temmuz 1991'de cumhuriyet oldu.
  • Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü-UNPO,15-19 Temmuz 1997'de, Estonya Otepaa'daki toplantısında,19.yüzyılda Çerkeslere soykırım uygulandığını, bu halkın %90 oranında Türkiye,Suriye ve Ürdün topraklarına sürüldüğünü,Rusya ve uluslararası topluluk tarafından Çerkeslere Sürgün Ulus Statüsü verilmesi gerektiğini,RF'nin Çerkeslere çifte vatandaşlık hakkını ve Çerkes halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisini vermesi çağrısında bulundu. (bk."Unpo,Çerkes Ulusunun Durumu Üzerine Karar", internet).
  • RF Başbakanı Vladimir Putin tarafından imzalanan 10 Kasım 2008 tarihli bir karar ile, dış ülkelerde bulunan Rusya diasporasına Rusya'ya dönüş hakkı tanınmıştır. Ancak kararın tam içeriği ve nasıl uygulanacağı konuları henüz açıklanmamıştır. Sadece dönüş için gerekecek harcamaların Federal bütçeden karşılanacağı açıklanmıştır (Bkz."Yeni dönüş programı Adigeleri de kapsıyor",Circassiancanada, internet).

Ruslar 1998'de RF Hükûmetinin iskan garantisi ile Kosova'dan,savaş koşulları nedeniyle,200 dolayında bir Adıge (Çerkes) nüfusunu Adıgeya'ya getirip Maykop kentsel alanı içinde yeni oluşturulan Mafehable köyüne yerleştirmişlerdir. Ancak,RF Hükûmeti,Kosovalı Adıgelere verdiği iskan garantisi sözünü bile bütünüyle yerine getirmemişti,2007'de bile, yurtlarda barınmaya çalışan evsiz Kosovalı aileler görülmekteydi (bk.Nurbıy Sehute/Сэхъутэ Нурбый,ӏофшӏэгъэ дэгъухэр яӏэх,мэфэкӏми чанэу хэлэжьэщтых, Адыгэ макъ, 25.07.2007, internet; Türkçesi için bk.Jineps,sayı 22,s.3).

Sorun çözülmediği, Adıgelerin istediği gibi, RF yönetimi tarafından yeni bir yasal düzenleme yapılmadığı sürece, Adıgelere tarihi ülkelerine dönüş yolu,1864'ten beri olduğu gibi, yine de açılmış olmayacaktır.

Demokratik Adıge kuruluşları, sürgündeki nüfusa, yani tüm Adıge ya da Çerkes diasporasına,1997 UNPO kararına da uygun olarak, ilkesel düzeyde, "RF'ye yerleşme ve çifte vatandaşlık verilmesi hakkını" talep etmektedirler. Son olarak Mayıs 2011'de RF Devlet Duması yetkilileri ile Çerkes sivil kuruluş temsilcileri arasında yapılan bir toplantıda ABD Kaliforniya Çerkes Derneği/Adıge Khase (Circassian Association of California/Adyghe Khasa) adına Başkan Şıkh Çiçek tarafından Kuzeybatı Kafkasya'daki Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adıge Cumhuriyetleri ile Krasnodar Kray'ın Çerkesya adı altında tek bir cumhuriyette birleştirilmeleri talep edildi (bk."Kaliforniya Çerkes Dernegi/Adıge Kase'nin Rus Duması'na Yazılı Teklifi",05 Haziran 2011,Cherkessia.net,Haberler).

Rusların ise, aslında Adıgelerin eski ülkelerine dönüşünü istemedikleri, dönüş sorununu, Diasporadan dönmüş olan küçük bir Çerkes nüfusu (birkaç yüz kişi) ile sınırlı tutmayı istedikleri söylenmektedir. Son olarak 20 Mayıs 2011 tarihli oturumunda Gürcistan Parlamentosu oybirliği ile Çerkes Soykırımını kabul etti. Böylece Çerkes soykırımı olayı, BM üyesi bir devlet tarafından uluslararası kamuoyunun gündemine taşınmış oldu.

Ekonomi

  • Dağlık güney bölümü dışında toprağın tamamına yakını tarıma elverişlidir, AC'nin verimli tarım toprağı ve zengin ormanları (% 40) vardır, sulama yapılır, mısır, buğday, ayçiçeği, şeker pancarı, çay, tütün yetiştirilir, Kuban Irmağı boyunda pazara yönelik sebze, ayrıca gül üretimi önemlidir. Zengin petrol ve doğal gaz yatakları vardır. Sanayi Maykop merkezinde yoğunlaşmıştır: tarıma dayalı sanayi, kereste, mobilya, parfümeri, Giaginsk'te bir şeker fabrikası vb. bulunur.

Maykop'ta yıllık yağış miktarı 690 mm kadardır. Yıllık sıcaklık ortalaması Ocak ayı -2 derece, Temmuz ayı +22 derece, Nisan ayı +10 ve +11 derece, Ekim ayı değerleri de +17 ve +25 derece arasıdır. Maykop kenti ve çevresi kaplıcalar ve termal tesisler yönünden zengindir, özellikle hasta ve emeklilerin rağbet ettiği bir dinlenme ve tedavi merkezi konumundadır.

  • Maykop'ta MÖ III.binyılına ait Veş'ade (Ошъадэ) ya da Maykop (Mıyequape) höyüğünden (tümülüs, kurgan) taş ve altından yapılma,Dünya kültür ve arkeolojisinde yer bulan 4.500 yıllık Meot (Мыут1э;Adige) heykel ve eşyaları çıkarılmıştır. Yine Maykop'ta bulunan Maykop Taşı üzerindeki yazının yorumundan, 3.300 yıl önce şimdiki Maykop yerinde bir Meot (Adıge) kenti bulunduğu da anlaşılmaktadır (Шъаукъо Аслъангуащ,Мыекъуапэ:къэлац1а,ч1ып1ац1а,Адыгэ макъ,25.04.2007, internet, Türkçe tam bir çevirisi için bk. Aslanguaş Ş'avko, "Mıyequape"/Maykop Adının Kökeni, Jineps, Haziran 2007,s.5;Майкопский курган, internet).

Yörede kazılmış olan ve hâlen kazılması beklenen çok sayıda höyük (Adigey'de 10 bin dolayında yığma mezar, kale ve eski yerleşim yeri kalıntısı; eski Çerkesya yerindeki höyük, kale ve yerleşim yeri kalıntısı sayısı ise 50 bin dolayında) ve eski yerleşim yeri (kale) kalıntısı bulunmaktadır.

  • Güney bölgesi (Maykop rayonu), ayrıca atlı gezinti, dağ yürüyüşleri, kampçılık, dağ ve su sporları yapılan bir turizm alanıdır. Maykop rayonunda tarih öncesine ait dolmenler, Kamennomostski'de MÖ III. binyılına ait Maykop "Meşoko" (Мышъэкъо) kültürü kalıntıları,Hamışki (Хъымыщк1эй;Хьамыщк1эй) köyü yakınlarında "Yabanöküzü Üretme Parkı", Guzerıpl (Гъузэрыплъ) köyü yakınında da "Kafkas Doğa Koruma Alanı Müzesi" vardır. Ancak Adıgeya topraklarının yüzde 30 kadarını oluşturan ormanlar koruma altında olduğundan turizme yatırım yapılamamakta, orman içlerinden UNESCO desteğiyle yollar geçirilmesi ve bu yollar boyunca turistik tesisler kurulması için, Adıgeya hükûmetince çıkış yolları araştırılmaktadır. Şu günlerde RF Doğal Kaynaklar Bakanlığıyla yapılan görüşmeler sonucu, sınırların yeniden belirlenmesine de (daha esnek bir politika benimsenmesine) çalışılmaktadır (bk. Adıgeya'da sınırlar yeniden belirlenecek, 26.02.2009, Circassiancanada, haberler bölümü).

Kuzeydeki Krasnogvardeysk'te de MÖ III.binyılından kalma Adıge (МыутӀэ) kenti kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca Arım (Kujorskiy kurgan), Çençavşho (Haç'emziy kurgan), Çimdej ve Kolyasij (Kabehabl kurganları), gibi kazılmış ünlü höyükler de vardır. 1955'te Adıgeysk (Адыгэкъалэ) kenti yakınında ve Neçerezıy köyünde "Meot Tabletleri Kitaplığı" bulunmuştur. Tabletlerin üçte biri "Hitit Hiyeroglifli Meot (МыутӀэ) tabletleri"nden oluşmaktadır (Ayrıca bk.Necmettin Karaerkek, "Yazı", "Nart" dergisi, sayı 44,s.22-24;Jineps gazetesi, Ocak 2007,s.6-7).

Güney bölümündeki başlıca dağlar Çuguş (Ç'ığuş;ЧӀыгъушъ-Kuru Toprak,3.238 m), Fışte Dağı (Фыштэ,Rusça:Fişt;2.867 m), Oşten (Veş'üten;Ошъутен;2.804 m), Pseaşho (3.257 m) ve Şepsı doruklarıdır. Güneybatıdaki Avtle (Аулъэ) ve Huko (Хыкъо) dağları arasındaki Huko Gölü ve Legonaka (Лэгъо-Накъэ/Leğo-Naqe; Rusça: Lago-Naki)yaylaları gezilip görülen yerlerdendir. Bu çok değerli yer için ayrıca bk."Nefiset Hut, Leğo-Naqe [Lago-Naki] Yaylalarının Gerçek Sahibi Kimdir?" (Jineps gazetesi, Ağustos 2007, sayı 21, s.10; Özdemir Özbay, "Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya", Ankara, 1999, s.119-122).

  • 1990'larda tarım ürünleri gelirinin, reel olarak da düşmesi ve devlet sübvansiyonlarının kesilmesi sonucu,sanayide de genel bir durgunluk, bazı fabrikaların kapanması ve yoğun bir işsizlik süreci yaşanmış, 1989-2003 yılları arasında 123.900 kişi iş aramak üzere Adigey dışına göç etmiş, 155.400 kişi de, Maykop kenti ve Tahtamukay rayonu başta olmak üzere Adigey'e yerleştirilmiş, böylece AC'de Rus nüfus çöküşü önleniştir (Ayrıca bk. Nart dergisi, sayı 36, Ankara, 2003, s.86).

Dil

Adıge dili ve Adıgece'nin öğretilmesi durumu

  • Batı kolu "Adıgece" (Адыгабзэ: Adıgabze) ya da Kabartayların deyimiyle "K'yah" dili (КӀах-Ova dili) adını taşır, kendi içinde kıyı ve bozkır lehçeleri biçiminde iki ayrı öbeğe ayrılır. Kıyı öbeğini (Хы ӏyшъо ӏусхэр - Deniz kıyısında oturanlar) oluşturan Şapsığ ve kısmen Hak'uç (Хьакӏуцу; Thağepş - Kirova köyünde konuşulur) lehçeleri ile, daha doğuda iç bölgelerde konuşulan bozkır lehçelerinden Bjeduğ, K'emguy (Кӏэмгуй) ve Abadzeh (Абдзах; Hakurınehable köyü ile 1998'de Kosova'dan dönen Adıgelerce Maykop'un 4 km doğusunda kurulan Mafehable köyünde konuşulur) lehçeleri hâlen konuşulmakta olup,resmi Adıge (edebiyat) dili K'emguy (Rusça: Temirgoy) lehçesinden geliştirilmiştir (Adıge dili için bk. Kafkasya Üzerine Beş Konferans, "Adıge Dili ve Edebiyatı" bölümü, İstanbul, 1977; Kafkasya Kül. Der., Sayı 39-42,"Adığe (Çerkes) Edebiyatı" bölümü, Ankara,1973;Adige Dili ve Edebiyatı, Circassiancanada, internet). Kafkasya'da artık konuşulmayan birçok Adıge lehçesi ise (Natuhay, Hatukuay, Mahoş, Vıbıh Adıgecesi, Barakay, vb) hâlen Diaspora'da konuşulmaktadır.
  • Adıgece, bir eğitim dili olduğu Adıgeya dışında, Krasnodar krayındaki ve İsrail'deki Adıgelerin devam ettiği devlet okullarında da seçmeli bir ders olarak devletçe okutulmakta; ayrıca Ürdün'de de bir özel okulda (Emir Hamza Okulu) seçimlik bir ders durumundadır. 2002'de RF'de, Adıge sayısı 128,528 idi; buna rağmen, Adıge dili, Maykop ve Soçi/Lazarevsk'teki ilgili fakülte ve kurumlarda akademik ya da Adıgece dersi öğretmenlerini yetiştirme amaçlı olarak işlenmektedir. Türkiye'de orta öğretimde Adıgece öğretimi Demokratik Açılım Süreci ile başlamıştır. 2012-2013 öğretim yılında MEB'e bağlı okullarda müfredata giren Yaşayan Diller ve Lehçeler - Adıgece seçmeli dersi, Düzce'nin Uzunmustafa İlköğretim okulunda ve Tokat'ın Turhal ilçesinde açılan iki sınıf ile başlamıştır. Kafkasya dışında ilk olarak Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölümü nde Çerkez Dili ve Edebiyatı (daha sonra YÖK tarafından "Edebiyatı" yerine "Kültürü" olarak değiştirilmiştir) Anabilim dalının 2013-2014 öğretim yılında ilk öğrencilerini almasıyla Lisans düzeyinde eğitime de başlanmıştır. 2015 yılında ilk yüksek lisans ve 2018 yılında ilk doktora öğrencilerini kabul eden bu bölümde halen 3 anabilim dalından biri olarak eğitim-öğretime devam edilmektedir. Bölüm bugüne kadar kısa adları ile AF2016 ve AF2019 olmak üzere iki adet uluslararası sempozyuma ev sahipliği yapmış ve bu sempozyumlarda sunulan bilimsel çalışmaları içeren iki de kitap yayımlanmış bulunmaktadır. Adıgece, Kafkasya dışında Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, İsrail, Lübnan, Mısır, Libya, AB ülkeleri (Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya, Bulgaristan, vb), İsviçre, ABD (New Jersey, New York, California), Kanada, Avustralya'da ve toplam 40 kadar ülkeye dağılmış topluluklar arasında da konuşulmaktadır.
  • Kabartayca eğitimdeki yeni gelişmeler için tıklayın-Kabartayca.

Adıge aleyhtarı çalışmalar ve tepkiler

  • 2004-2006 yıllarında bazı Rus milliyetçiler ve bunları desteklediği söylenen bazı üst düzey bürokratlar, Adıgey Cumhuriyeti'nin (AC) Krasnodar krayı ile birleştirilmesi, yani lağvedilmesi doğrultusunda bir kampanya başlatmışlardı. Ancak AC Devlet Başkanı Hazret Sovmen'in kınama anlamında istifaya kalkışması (Nisan 2006) ve RF Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bu istifayı kabul etmemesi, Adıgelerin sert tepkileri,girişimin diğer halklar arasında da kaygılara yol açması, ardından Krasnodar krayı Valisi A. Tkaçev ile Kuban Kazakları Atamanı V. Gromov'un ve RF'deki demokratik kitle örgütlerinin de olumlu destekleri sonucu birleştirme olayı yatışmıştı (Ayrıca bk.Jineps,2006 ek 1,s.21;Ekim 2006,Oleg Tsvetkov).
  • 21 Mayıs 2006'da toplanan Adıgey'in temel ulusal örgütlenmesi olan "Adıge Halk Kongresi" de,"Adıge dil ve kültürünün,Adıge varlığı ile AC'nin koruma altına alınmasını,AC'nin geleceğini belirleyici nitelikte bir refandum düzenleme ve böylesine bir referanduma katılma hak ve yetkisinin sadece etnik Adıge halkına ait olduğunu,başka türlü bir referanduma gidilmesi durumunda,etnik Adıgelerin böylesine bir referanduma katılmayacağını,Adigey Cumhuriyeti Devlet Parlamentosu-Khase tarafından bu esasları güvence altına alacak Anayasal değişikliklerin yapılmasını;Maykop kent yönetimi ile kent meclisinin de Maykop'un meydan ve caddelerine Adigey Cumhuriyeti'ne uygun adlar vermesini" talep etmiştir (23.05.2006 tarihli "Adıge maq-Адыгэ макъ" gazetesi,Türkçesi için bk.Jineps gazetesi "Eylül 2006 Ek:1",s.23;İstanbul)

Şimdiki durum

  • Kongre kararından sonra, AC Devlet Parlamentosu-Khase,2006-2007 eğitim-öğretim yılından geçerli olmak üzere, ilk ve orta dereceli okullarda,Rusça ile birlikte, Adıgecenin de Adıge dili ve edebiyatı dersi ile sınırlı olarak zorunlu bir ders dili olarak yaygınlaştırılmasını sağlayan yeni bir "Eğitim yasasını" kabul etmiştir (29.08.2006 tarihli "Adıge maq" gazetesi olayı ve sonrasını bildirmektedir). Ancak,2007 yılı başlarında, Adıgeceyi zorunlu bir ders dili haline getirme amaçlı bu yeni yasa, AC Anayasa Mahkemesi (Eski adı "Adalet Divanı") tarafından iptal edilmiştir (Daha geniş bilgi için "Eğitim" bölümüne bakınız).

Eğitim

  • Adıge yazısı,1927'den önce Arap, 1927 - 1937 arası Latin harflerini kullanmış,1937'den bu yana da Kiril alfabesinden uyarlanmış olan Adıge alfabesini kullanmaktadır (AnaBritannica,Çerkesler).
  • Maykop'ta iki büyük müze,4 tiyatro, Adıge şarkı ve dans toplulukları, Adıge dilinde bir edebiyat dergisi (Zeqoşnığ,üç ayda bir) ve bir resmi gazete (Adıge maq, haftada 5 gün),RF merkezine bağlı Rusça ve çok az süreli olarak bir Adıgece radyo ve tv yayını vardır.
  • Başkent Maykop'taki çeşitli kültürel kurum ve kuruluşlar arasında Adıgey Devlet Üniversitesi, Maykop Devlet Teknoloji Üniversitesi ve AC Tembot K'eraş Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü balıca üst eğitim kurumlarıdır. Adıgey Devlet Üniversitesi'nin Adıgey'in dışında,Şapsığ nüfusun (tahminen 12 bin) yoğun olduğu Soçi'nin Lazarevsk beldesinde 6 fakültesi, Novorossiysk'de üç, Azak Denizi kıyısındaki Yeysk kentinde de 1 fakültesi açılmış bulunmaktadır. AC Tembot K'eraş Sosyal Bilimler Arştırma Enstitüsü de Adıge dili, edebiyatı,tarihi,folkloru, etnografyası, ekonomisi ve arkeolojisi gibi konularında çalışmalarda bulunmaktadır.Cumhuriyette 8 devlet ve 23 de yerel müze bulunmaktadır. Maykop'taki Adıge Ulusal Müzesi'nde önemli bir bölümü Milat öncesine ait 70 bin değişik arkeolojik yapıt (örnek) sergilenmektedir. Ayrıca Moskova'daki Doğu Halkları Müzesi'nin Maykop'taki şubesi olan Kuzey Kafkasya Müzesi de önemlidir (Adıge Ulusal Müzesi için bk.Nuriyet Mamırıko,"Ulusal Tarih Koruma Altında", internet).
  • AC'de, birkaç evlik olan çiftliklerde (khutor;mezra) okul yoktur, bazı küçük köylerde de 1-4 sınıflardan oluşan ilkokullar vardır. Bu nedenle taşımalı eğitim sistemi de uygulanmaktadır.
  • Resmi dil olmasına karşın Adıgece, Adıgeler arasında gündelik bir konuşma dili, kısmi bir eğitim ve yayın dilidir.Resmi yazışmalar Rusça ile sınırlıdır.

Eski eğitim uygulaması

  • Adıge Cumhuriyeti'nde zorunlu eğitim dili, RF düzeyinde olduğu gibi, RF'nin bir parçası olan Adıgey'de de geçerli olmak üzere Rusçadır. Adıgece, AC'de Rusça ile birlikte resmi dildir. Adıgece, AC'de okullarda, ilk iki sınıfta, tek Rusça dersi dışında bütün derslerde okutulan, 3.sınıftan itibaren ve tek dersle sınırlı olarak okutulan bir ders dilidir. RF eğitim sistemi, Rusça eğitimi bütün RF okullarında zorunlu tutarken, yerel birimler (region) düzeyinde, Rusça dışındaki dillerde öğretime, isteğe bağlı olması koşuluyla, yerel birimlerde (cumhuriyet, kray, oblast ve özerk okruglar) olanak tanımaktadır. AC'de seçmeli ya da isteğe bağlı olarak ilk (1-4.sınıflar) ve ortaöğretimde (5-10.sınıflar) okutulabilen dersler ise,Adıgece (Адыгабзэ;1-4.sınıflar),Adıge edebiyatı (Adıgece;5-10.sınıflar),Adıgey tarihi (Rusça) ve Etnografya (Rusça) dersleri okutuluyordu. Ancak Adıgece dışındaki tüm dersler 2007 yılı sonrasında kaldırıldı. AC'de ilk 2 sınıfta eğitim dili Adıgece'dir, bir de Rusça dersi okutulur. 3-11 sınıflarda Adıgece haftada 2 ders saati ile sınırlı olarak okutulur. Bu da, yumuşatılmış bir Ruslaştırma programının yürürlükte olduğu kaygılarına yol açıyor (bk. Prof. Dr. Hangerıy Bak'uv, "Kuzey Kafkasya'da anadillerinin geleceği kaygılara neden oluyor").

Dil öğretimindeki Ruslaştırma, Adige müziğinin 2.sınıf sonrasında devre dışı bırakılmasıyla da güçlendiriliyordu. Bu da müzik alanında kitlelerden ve özellikle de Diaspora'dan kopmaya, yozlaşma ve Ruslaşma biçiminde bir asimilasyonun yoğunlaşmasına yol açmaktadır (Ayrıca bk. Kuzey Kafkasya KD, sayı 87-88, s.4).


Text submitted to CC-BY-SA license. Source: Adige Cumhuriyeti by Wikipedia (Historical)


Çerkesya


Çerkesya


Çerkesya (Çerkesçe: Адыгэ Хэку; Çerkezistan ve Zihya/Zuğustan olarak da bilinir), günümüzde Rusya sınırlarında kalan Kuzeybatı Kafkasya'da var olmuş tarihî ülke ve bölge. Rus-Çerkes Savaşı sonucunda Çerkesya yıkılmış ve Çerkes nüfusunun %75-90'ı topluca katledilmiş, kalan Çerkeslerin büyük kısmı da Osmanlı topraklarına sürülmüştür.

Orta Çağ'da Çerkesya çeşitli prensliklerden oluşuyordu. Devletin temsilî başı bu prenslikler arasından seçilen baş prens idi, ancak bu otorite sembolikti ve prenslikler yüksek özerkliğe sahipti. Moğol istilasına kadar Kuban'ın kuzeyinde hakim olan Çerkesler, Moğol ve Altın Orda devletinin saldırılarıyla ve Kırım Hanlığı'nın baskılarıyla daha yaygın şekilde "Çerkesya" olarak tanımlanan yere, Taman Yarımadası ile Kuzey Osetya arasındaki bölgeye, Kuban Nehri'nin güneyine çekildi. Çerkesler komşu Karaçay-Balkar ve Osetler ile de ilişki içindeydiler ve kimi zamanlarda onları hüküm altına aldılar.

18. ve 19. yüzyıllar arasında Çerkesya'da merkezi bir yönetim oluşmaya başladı. Avusturya ile Osmanlılar arasındaki Belgrad Antlaşması, Doğu Çerkesya'nın (Kabardey) bağımsızlığının uluslararası olarak tanınmasını sağladı. 1814-1815 yılları arasında toplanan Viyana Kongresi de Çerkesya'nın bağımsızlığının tanınmasını kabul etti. 1837'de Çerkes liderler Avrupa ülkelerine yasal tanınma talep eden mektuplar gönderdiler. Bunu takiben Birleşik Krallık Çerkesya'yı tanıdı. Ancak Rus-Çerkes Savaşı sırasında Rus İmparatorluğu, Çerkesya'yı bağımsız bir bölge olarak tanımadı. Bölge hiçbir zaman Rus kontrolünde olmamış olmasına rağmen, Çerkesler Rus toprağında isyan çıkaran bir grup asi olarak görüldü ve Rus generaller Çerkesleri milli isimleriyle değil, "dağlılar", "haydutlar" ve "dağ pisliği" olarak adlandırdı. Çerkesya, Çerkes halkının anavatanı olmasına rağmen, bugün Çerkeslerin çoğu başta Türkiye olmak üzere sürgünde yaşıyor.

Etimoloji

Çerkes adının kökeni hakkında değişik görüşler vardır. Antik Yunanlar, Çerkesya'dan "Siraces" olarak bahsetmişti. Bir görüşe göre Moğolca "yolu kesen kimse" anlamına gelen Jerkes kelimesinden türemiştir. Moğol istilasından önce Çerkesya kelimesi yerine Zihya kelimesinin kullanılması bu ismin Moğollar tarafından takılmış olabileceğine delil sürülür. Başka bir görüşe göre, Çerkes adının etimolojisi Kıpçak Türkî dillerde çeri kelimesi ile kes fiili ile kurulu bir kelime olup "asker doğrayan" manasına gelmektedir. Diğer bir görüşe göre ise Farsçadır. Çerkesler, Çerkes kelimesine ek olarak Zih olarak biliniyordu ve bazen Arap kaynaklarında Kaşak ve Şerkes, Rus kaynaklarında ise Kassog olarak geçiyordu.

Çerkesya'ya komşu halkların Çerkesler için kullandığı farklı isimler vardı (Gürcüce: ჯიქი; Osetçe: Кæсгон), ancak Rus etkisi ile bu isimlerin çoğu unutuldu ve Çerkes kelimesi yerleşti. Bu dillerden alıntı yapan birçok Batı dilinde de aynı ya da benzerdir (Almanca: Tscherkessen, İngilizce: Circassian, Fransızca: Circassien).

Çerkesler kendilerini tanımlamak için Çerkes kelimesini kullanmazlar; kendilerine Adığe derler. Adığe kelimesinin etimolojisi tartışmalıdır. Bir görüşe göre "yükseklik" anlamına gelen atığe (Adigece: Iатыгъэ) kelimesinden türemiştir ve Çerkeslerin yüksek dağlarda yaşayan bir halk olduğuna işaret eder.

Coğrafya ve iklim

Çerkesya, Doğu Avrupa'da, Batı Asya'nın kuzeyinde, kuzeydoğu Karadeniz kıyısına yakın bir yerde bulunuyordu. Rusya'nın Kafkasya'yı fethinden (1763-1864) önce, tahmini nüfusu 1 milyon olan Kafkasya'nın tüm verimli platosunu ve bozkırlarını kapsıyordu. Çerkesya'nın tarihi alanı batıda Taman Yarımadası'ndan doğuda bugünkü Kuzey Osetya-Alania'daki Mozdok kasabasına kadar uzanıyordu.

Karadeniz kıyısında iklim sıcak ve nemli, alçak kesimlerde ılıman, yüksek kesimlerde ise daha serindir. Çerkesya'nın büyük bir kısmında yılın yarısından fazlasında don görülmemektedir. Ovalarda bozkır çayırları, yamaçlarda kayın ve meşe ormanları, dağlarda ise çam ormanları ve alp çayırları bulunur.

Devlet yapısı

Çerkesya'nın nüfuzlu prenslikleri, aralarından bir Baş Prens (Пщышхо) seçmek için düzenli olarak bir araya gelirlerdi. Böyle bir enstitünün varlığı yabancı kaynaklarca da teyit edilmektedir. 1427-1453 yılları arasında Büyük İnal, tüm Çerkes prensliklerini fethetti ve kendisini Çerkes Baş Prensi ilan etti. Onun ölümünün ardından Çerkesya yeniden bölündü. Yabancı gözlemcilerin gözünde Baş Prens, Çerkeslerin kralı olarak görülüyordu. Bununla birlikte, prenslikler büyük ölçüde özerkti ve unvan çoğunlukla sembolikti. 1237'de Dominikli rahipler Richard ve Julian, Macar büyükelçiliğinin bir parçası olarak Çerkesya'yı ve bu ülkenin Taman Yarımadası'nda bulunan ana şehri Matrega'yı ziyaret ettiler. Matrega'da elçilik, Büyük Prens'ten iyi bir karşılama aldı.

Din

Çerkes Paganizmi

Semavi dinlerle tanışmadan önce Çerkesler geleneksel dinine inanıyordu. Bu dinin temeli baş tanrı Thaşho'ya ibadettir. Thaşho'nun "herkesin ihtiyaç duyduğu, ama kimseye ihtiyaç duymayan", "yoktan var eden, çoğaltan", "evrenin döngüsüne izin veren" gibi sıfatları vardır. Tüm varlıklar öz olarak birdir ve sonsuz bir döngünün parçasıdır; sadece yaratıcı olan Thaşho bu döngüden etkilenmez. Thaşho'ya "Güzel Tanrı, biz zavallılar sana dua ediyoruz" şeklinde dua edilirdi. Bunun yanında melekler veya Thaşho'nun emrindeki daha alt tanrılar da vardır.

Önemli bir unsur, ataların ruhuydu. Ahirette fiziksel acı veya zevk kavramı yoktur: ruha manevi tatmin veya pişmanlık verilir. Bu nedenle, insanın dünyevi varoluşunun amacı ruhun mükemmelliğidir. Ataların ruhları anma gerektirir: cenaze şölenleri düzenlenir ve ölü ruhların anılması için kurban veya anma yemeği hazırlıkları uygulanır ve dağıtılır.

Musevilik

8. yüzyılda Çerkesya'da yaklaşık 20 bin Yahudi'nin iskân edilmesi ve Hazar Kağanlığı ile kurulan ilişkiler sonucunda az da olsa bazı Çerkesler Museviliğe geçmiştir. Pek çok prens ve soylu Museviliği kabul etse de halktan sadece 59 Çerkes Museviliğe geçmişti. Çerkesya'da Musevilik sonunda yerini Hıristiyanlığa bıraktı.

Hristiyanlık

Ortodoks

Hristiyan geleneğine göre, Hristiyanlık MS 55 yılında Havari Andreas'ın seyahatleri ve vaazlarıyla Çerkesya'ya geldi. Seküler kaynaklar ise Hristiyanlığın ilk olarak Bizans ve Gürcü etkisi ile MS 3. ve 5. yüzyıllar arasında Çerkesya'ya yayıldığını gösteriyor. Çerkesler için, tüm Hristiyan öğretilerindeki en önemli ve çekici kişilik Aziz Yorgi'nin (Adigece: Аушыджэр) kişiliğiydi.

Çerkesler Hristiyan dinine "Çelehstan" ya da "Çiristan", paskalyaya "Utıj", rahiplere "Şogen" Papazlara "Şekhnik" adını verirlerdi. Ayin ve dualar Yunanca yapılıyordu.

Zihya (Çerkesya) Ortodoks dünyasında saygın bir konuma sahipti. Çerkesya'nın Sinopoli, Phanagoria, Nikopsia ve Tmutarakan'da dört eski piskoposluk bölgesi vardı. 13. yüzyılın sonunda Zihya Piskoposluğu statüsü metropolitan statüsüne yükseltilmiştir. 1318'den beri kaynaklar, "Zicho-Matarch" adıyla bağımsız bir Zihya metropolünden bahsediyor. Rahip Ricasdus'a göre Çerkesler, "kendisini Ortodoks Hristiyanları olarak kabul ediyor ve Yunan yazısı kullanıyor" idi.

Katolik

12. yüzyılda Kafkasya'da ilk Katolik misyonerler ortaya çıktı. Katolik haçlılar tarafından Konstantinopolis'in Fethi ile Katolik inancının yayılması hızlandı. Katolik dinini Çerkes prensi Ferzakht benimsedi. Papa, 1333'te ona çabalarından dolayı teşekkür eden bir mektup gönderdi. Katolik Kilisesi'nin misyonerlik faaliyeti sonucunda İtalyan kaynaklarında "Frenkkardaşi" olarak geçen bir Katolik Çerkes grubu ortaya çıktı. Daha sonra Papa'nın emriyle Çerkesya'ya gönderilen Katolik misyonerler Müslüman oldu. Bu Misyonerler Çerkesya'da "Karden" olarak biliniyordu. Bu kelimenin Kardinal kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Çerkes prensi Büyük İnal, Katoliklerin Çerkesya'yı terk etmesi karşılığında Cenevizlilerin liderine kız vermişti.

Hristiyanlığın çöküşü

Tüm bunlara rağmen Hristiyanlık Çerkesler arasında tam olarak oturmamıştı, yerel pagan din ile karışıp yarı-pagan yarı-Hristiyan bir din haline gelmişti. Meryem Ana hem Tanrı'nın annesi hem de Arılar Tanrıçasıydı. İsa ise Çerkes baş tanrısı Thaşho ile bir olmuştu. Rus-Çerkes Savaşı'nın başlaması ile Hristiyanlık Çerkesler arasında Rus dini olarak görülmeye başladı ve kalan Hristiyanlar yavaş yavaş dinlerinden döndü. Bunun sonucunda Hristiyanlık halk arasında ağır tepki görmeye başladı.

İslâm

Abbasi misyonerler

Çerkesler arasında tutunabilen tek İbrahimi din İslam olmuştur. Çerkesya'da küçük bir Müslüman topluluk, Orta Çağ'dan beri her zaman var olmuştu: 815 yılında Ebu İshak ve Muhammed Kindi isimli iki Arap dâî, Çerkesya'ya gelerek İslam'ı yaymaya çalıştı. Bunun sonucunda çok az da olsa bir grup Çerkes Müslüman oldu.

Çerkes Memlüklerin çabaları

1382'de Mısır'da Çerkes bir köle olan Berkuk devletin kontrolünü ele geçirerek kendisini sultan ilan etti. Devletin ismi Devletü'l-Çerâkise (Arapça: دولة الجراكسة) yani "Çerkeslerin Devleti" olarak anılmaya başlandı. O dönemde Çerkesya'daki Çerkeslerin çoğunluğu Müslüman olmasa da Mısır'daki Çerkes Memlükler Müslümandı. Çerkes Memlük sultanlığı var olduğu sürece Çerkes Memlükler de Çerkesya'da İslam'ı yaymak için çaba gösterdiler.

Osmanlı çabaları

1453'te İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed, Çerkeslerin Ortodoks dünyası ile bağını kopararak İslam'a geçmelerinin yolunu açmış oldu. Bu olayın ardından Çerkesler İslam'ı yavaşça kabul etmeye başladı. Ardından Ceneviz kalıntılarını yok eden Osmanlılar Çerkesya ile Katolik dünyası arasındaki bağı da kopardılar. Tursun Bey'e göre bunun amacı Çerkesler arasında İslam'ı yaymaktı. Buna rağmen 16. yüzyılda dahi Müslümanlar Çerkesya'da azınlık halindeydiler. Çoğunluk hala Hristiyanlık veya geleneksel pagan dinine inanıyordu.

İlk olarak Kırım Hanlığı'nın etkisiyle Kabardey Çerkesleri Müslüman oldu. 1578'de Kabardey prensi resmen İslam'a geçti. Bu dönemden kalma cami kalıntıları bulunmaktadır. Ardından Hatukay, Jane, Bolakay ve Besleney Çerkesleri Müslüman oldu. 1666'da Çerkesya'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Çerkes köylerinde cami olduğunu ve Çerkeslerin "la ilahe ilallah" dediklerini, ancak İslam'ı tam olarak anlamadıklarını ve eski geleneklerini devam ettirdikleri tespitinde bulunuyor.

Bunun ardından Abzeh Çerkesleri Müslüman oldu. Abzehlerin Müslüman olmasından rahatsız olan Şapsığlar Abzehler ile savaştılar. Buna rağmen 1730'larda Şapsığ Çerkesleri de İslam'a geçti. Şapsığların Müslüman olmasından rahatsız olan Natuhaylar Şapsığları hain ilan ettiler ve bu sefer bu iki boy arasında savaş çıktı. Yine de eninde sonunda Natuhaylar da Müslüman oldu ve hatta bayraklarına Muhammed'in ismini yazdılar. 1737'de Jabağı Qazanoqo Kabardey baş kadısı olarak atandı ve adalet sistemini Kur'an ve Adığe Xabze öğretilerini harmanlayarak düzenledi. 1779'da Çerkesya'ya gelen Ferah Ali Paşa'nın teşviki ile Çerkesya'da 85 yeni cami inşa edildi.

Gezgin Tasavvufçular ve Rusya'dan gelen istila tehdidi, Çerkesya'nın İslamlaşma sürecini hızlandırdı. Osmanlı İmparatorluğu'nda yetişen Çerkes alimler de İslam'ın yayılmasında büyük rol oynadı. 1820'lerde Çerkesya'yı ziyaret eden Taitbout de Marigny, Çerkeslerin çoğunlukla Müslüman olduğunu ancak Haç sembolüne de saygı duyduklarını belirtir. 19. yüzyılın ilk yarısında Çerkesya’yı ziyaret eden Prof. Dr. Karl Koch, Çerkeslerin dini inancından şu şekilde söz etmiştir:

Bir Çerkes ailesinde üç dinsel inanışa birden rastlamak mümkündür. Dede doğa güçlerine, ağaçlara taparken, baba Hıristiyan, oğul ise İslam dinine inanabilmektedir. En önemlisi ise bunlar arasında herhangi bir çatışma ve sürtüşme olmamasıdır.

1826'da İslam tüm Çerkesya'nın resmî dini ilan edildi. 1837 itibarıyla Cuma hutbelerinde Rusların tarafına geçenler hain ilan ediliyordu. Seferbiy Zanuqo bu dönemde Rus Çarına yazdığı bir mektupta Çerkeslerin "küçükten büyüğe tamamen Müslüman olduğunu" belirtiyor. 1840'da Müslüman olmayan azınlık Çerkesler de Naib Muhammed Emin'in çabaları sonucunda topluca şehadet getirdi.

Tarih

Köken

Çerkeslerin ataları

Çerkesler Kafkasya'nın yerli halkı olarak kabul edilmektedir ve komşu Kafkas halklarıyla akrabalık bağları vardır. Günümüzdeki Çerkeslerin ataları, Sind-Meot kabileleri olarak bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkan bulgular Sind-Meot kabilelerinin Kafkasya'nın yerli halkı olduğunu göstermektedir.

Bazı Sovyet araştırmacılar, Çerkesle ve Hint-Avrupa dili konuşan topluluklar, özellikle Keltler arasında bağlantılar olduğunu ortaya atsa da bu teori detaylı araştırılmamıştır. Bazı araştırmacılar Çerkesler ve Antik Anadolu Halklarından olan Hattiler arasında bağlantılar olduğunu, Çerkes dili ile bu medeniyetlerin dilleri arasında benzerlik olduğunu savunmuştur. Çerkesler üzerinde yapılan genetik testler kapsamında Adige Cumhuriyeti, Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve çeşitli diasporalarda yaşayan Çerkesler üzerinde yapılan testlerde, Çerkeslerin Türkler ile kan bağının olmadığı ve en yakın akrabalarının İnguşlar, Çeçenler ve Abhazlar olduğu ortaya konulmuştur.

Antik Çağ

Çerkeslerin antik isimleri

Milattan önce 3000 yılında Miyekuape (Maykop) uygarlığı kuruldu. Antik çağlarda Çerkesler pek çok farklı isim ile biliniyordu. "Kerket" ve "Sucha" bunlara örnektir.

Sind-Meotlar

Milattan önce 500 yılında Sind devleti kuruldu. Bu dönemde, Çerkesya'da Grekler ve Sind-Meot kabileleri yaşıyordu. Sindlerden ilk kez, MÖ 5. yüzyılda yaşayan Grek şairi Hipponaks, daha sonra da Herodot söz etmektedir. Strabon da, Karadeniz kıyısına yakın bir yerde bulunan Sind kenti Aborake'den söz eder. Sindika'ya ilişkin bilgiler Grek belgelerinden ve arkeolojik buluntulardan öğrenilmiştir, bu sebeple fazla detay yoktur. Sindika krallığının sanatçı ve tüccarların konakladığı, işlek bir ticaret devleti olduğu da biliniyor.

Orta Çağ

Çerkeslerde 4. yüzyıl itibarıyla feodalizm oluşmaya başlamıştı. Çerkesler, Sind kabileleri önderliğinde kurulan Cite devleti (5. yüzyıl) ve Ubıhlar önderliğinde kurulan Zyxia (Zihya) devleti (6. yüzyıl) gibi pek çok devlet kurdu ancak siyasi birlik sağlayamadı. 9. yüzyıl itibarıyla Çerkesya'da Bizans etkisi ile Hristiyanlık yayılmaya başladı. 1382 yılında Çerkes köleler Memlük tahtını ele geçirdi, Burci Hanedanı başa geçti ve Memlükler Çerkes devleti oldu. 1223'te Kafkasya'yı istila etmeye başlayan Moğollar Çerkeslerin bir bölümünü ve Alanlar'ın çoğunu yok ettiler. Bunu izleyen Altın Orda saldırıları sırasında topraklarının büyük bir bölümünü yitiren Çerkesler, Kuban nehrinin gerisine çekilmek zorunda kaldı. 1395 yılında Çerkesler Timur'a karşı şiddetli savaşlar yaptılar. Savaşı Çerkesler kazansa da Timur Çerkesya'yı yakıp yıktı.

İnal

Prens İnal, Çerkesler ve Abhazlar tarafından "Prenslerin prensi" olarak adlandırılır, bunun sebebi tüm Çerkes kabilelerini birleştirip Çerkesya devletini kurmasıdır. İnanışa göre İnal, Kabardey, Besleney, Çemguy ve Hatıkuay kabilelerinin atasıdır.

Taman yarımadasında toprak sahibi olan İnal, Kendisine çoğunlukla Hegayk kabilesinden oluşan bir ordu kurup 1400'lü yıllarda amacının o dönemde pek çok devlete bölünmüş Çerkesleri tek devlet altında birleştirmek olduğunu açıkladı ve Orta Çerkesya'ya doğru yola çıkarak kendi prensliğini ilan ettikten sonra Çerkes devletlerini tek tek himayesi altına aldı.

Çerkes asiller ve prensler İnal'ın yükselişini engellemeye çalıştılar fakat Mzımta Irmağı yakınındaki bir savaş sonucu 30 Çerkes lordu İnal ve destekçileri tarafından mağlup edildi. On tanesi idam edilirken, geri kalan yirmi lord, bağlılık yemini ederek İnal'ın yeni devletinin güçlerine katıldı. Batı Çerkesya'ya hükmeden İnal, 1434 yılında Doğu Çerkesya'ya düzenlenen Kabardey bölgesini kurduğu ve 1438 yılında Kuban Nehri'nin kuzeyine düzenlenen Çerkes topraklarındaki Kırım Tatar boylarını Ten Nehrine kadar sürdüğü seferler başta olmak üzere, etkili genişlemeler ile Çerkes diyarının tamamını veya büyük bir kısmını tek devlet altında birleştirmeyi başardı. İnal tarafından kurulan bu yeni Çerkes devletinin başkenti İnal'ın doğup büyüdüğü Taman bölgesinde kurulan Şencır şehri oldu. Şencır şehrinin tam olarak nerede olduğu bilinmese de, en desteklenen teori Klarapoth ve Pallas tarafından yapılan betimlemelere uyan Krasnaya Batareya bölgesi olduğudur.

Abhaz sülaleleri Şaş'e (Çaçba) ve Aşe (Açba), olası bir savaşta İnal'ın yanında olacaklarını açıkladılar. Savaşı kazanan İnal, resmen Kuzey Abhazya'yı fethetti ve Abhaz halkı İnal'ın hükümdarlığını tanıdı, İnal Abhazya'da hükümdarlığını kesinleştirmiş oldu. Abhazya bayrağındaki yıldızlardan birisi İnal'ı temsil eder.

İnal, 1453 yılında topraklarını oğulları ve torunları arasında bölüştürdü ve 1458 yılında öldü. Bunun ardından Çerkes kabile-prenslikleri oluştu. Bunlardan bazıları, Temruk tarafından kurulan Çemguy, Beslan tarafından kurulan Besleney, Kabarta tarafından kurulan Kabardiya, Zanoko tarafından kurulan Şapsığ.

Abhaz iddiasına göre, İnal, Kuzey Abhazya'da ölmüştür. Çoğu kaynak bu teoriyi kabul etse de, bölgede yapılan araştırmalar ve arama çalışmaları İnal'ın kabrinin burada olmadığını göstermektedir.

Rus kaşif ve arkeoloji uzmanı Evgeniy Dimitriyeviç Felitsin'e göre, İnal'ın mezarı Abhazya'da değildir. 1882'de yayınlanan bir haritada, Felitsin, İnal'a büyük önem vermekle beraber onun mezarını Abhazya'da değil, Karaçay-Çerkesya'da bulunan İspravnaya bölgesine yerleştirmiştir. Bu bölgede, antik heykeller, höyükler, mezarlar, kiliseler, kaleler ve surlar olduğunu, İnal gibi birisin için ideal bir kabir olacağını eklemiştir.

Çerkes-Rus ilişkileri

1550'lü yıllarda prens Temruk, Rus Çarı IV. İvan ile Osmanlı ve Fars tehlikesine karşı müttefiklik kurdu ve savunma inşaat etti. Bu dönemde Çerkesler Hristiyandı ve İslam yayılmaya başlamamıştı. 1556'da Çerkesler, Çerkes toprağında kurulmuş Tatar askeri üsleri Temryuk ve Taman'ın ele geçirildiği bir dizi askerî operasyon gerçekleştirdi. Çerkeslerin bu hareketi büyük ölçüde aynı yıl Astrahan Hanlığı'nın yenilgiye uğratılmasına katkıda bulunmuştur. 1561'de Korkunç İvan, Kabardey prensi Temruk İdar'un kızı Goshan ile evlendi ve ona Mariya adını verdi.

Yeni Çağ

Kanjal savaşı

1708'de Çerkesler Tatar baskınlarından kurtulmak için Osmanlı padişahına büyük bir haraç ödedi, ancak padişah yükümlülüğü yerine getirmedi ve Tatarlar Çerkesya'nın merkezine kadar baskın yaptılar, alabildikleri her şeyi soyup götürdüler. Bu sebeple Kabardey Çerkesleri bir daha Kırım Hanına ve Osmanlı Sultanına haraç ödemeyeceğini açıkladı. Osmanlılar, Çerkesleri zapt etmek için en az 20 bin kişilik ordusunu Kırım hanı Kaplan-Girey liderliğinde Kabardey'e gönderdi ve Kabardey'i baştan sona yakıp yıkarak haracı kesmesini emretti. Osmanlılar, Kabardeylere karşı kolay bir zafer bekliyordu, ancak Çerkesler Kazanıko Jabağı'nın kurduğu strateji sayesindee galip geldi.

Türk-Kırım ordusu bir gecede tamamen imha edildi. Kırım Hanı Kaplan-Giray, ağabeyini, bir oğlunu, tarla aletlerini, çadırlarını ve kişisel eşyalarını bırakarak canını kurtarmak için Çerkes ordusundan kaçtı. Çerkesler, uzun yıllar boyunca topraklarını defalarca mahveden düşmanı sonunda yok etmenin sevinciyle savaş mahalline kutlama yaptı. Savaştan bitkin düşen Çerkesler birkaç gün boyunca savaş alanında dolaşıp hem kendilerinden hem de düşmanlarından hayatta kalanlar arıyorlardı. Shora Nogmov'a göre, bilinçsiz ve çaresizce savaş alanından kaçan ve bir uçurumdan düşen, ayaklarından bir ağaca sarılmış ve oracıkta ölmüş olan Alegot Paşa'yı buldular. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, Alegoth adı altında soylu Nogay Murza Allaguvat'ın saklandığını göstermiştir.

Rus-Çerkes savaşı

1714 yılında I. Petro Kafkasyayı işgal planı kurdu. Bu planı uygulamaya koyamasa da, işgalin gerçekleşmesi için politik ve ideolojik temeli attı. II. Katerina, bu planı uygulamaya koymaya başladı. Rus ordusu, Terek Irmağı kıyılarına konuşlandırıldı.

1763 yılında Rus İmparatorluğu Çerkesya işgalini başlattı ve Rus-Çerkes Savaşı başladı. Bunun ardından Çerkes kabileleri birleşerek kısmi bir konfederasyon yapısı oluşturdular. Rus-Çerkes savaşı sırasınca iki taraf da birbirine pek çok baskınlar düzenledi. Ruslar Çerkes köylerini yakıp yıkarken bölgedeki Kozaklar Çerkes köylerini yağmalamayı bir spor haline getirmişti. Buna karşı pek çok Çerkes kabilesi Ruslara karşı akınlar düzenliyordu.

13 Haziran 1861 tarihinde Şaşe (Soçi) şehrinde Çerkesler "Büyük Özgürlük Meclisi" adında bir meclis kurdular. Meclis başkanı rolüne Karandıko Berzeg Hace (Къэрэндыкъо Бэрзэдж Хьаджэ) getirildi. Oluşturulan bu yeni devlet yönetimi, İmam Şamil'in Çeçenya ve Dağıstan'ın bir bölümü üzerinde kurduğu şer'i (İslami teokratik) devlet biçiminin aksine, laik ve demokratik ilkelere dayanıyordu. Bütün yönetim kadroları seçim yoluyla oluşturuluyor ve önemli kararlar federasyonu oluşturan üç ana bölgenin ortak oluru ile alınıyordu.

1864 Mayıs ayında 20.000 yaralı ve yorgun Çerkes atlısından oluşan Çerkes ordusu ile tam donanımlı 100.000 kişilik Rus ordusu arasında son bir savaş yaşandı. Çerkes savaşçılar, Rus ordusuna hücum etti ve hattı yarmaya çalıştı ancak çoğu Rus topçuları ve piyadeleri tarafından vuruldu. Kalan savaşçılar militan olarak savaşmaya devam etti ve kısa süre içinde yenik düştü. Savaşta 20.000 Çerkes atlısının tamamı öldü. Rus ordusu Çerkes askerlerin cesetlerinin üstünde zafer kutlamalarına başladılar ve böylece 21 Mayıs 1864 resmi olarak savaşın bitişi oldu. Bu savaşın yaşandığı yer günümüzde Krasnaya Polyana olarak bilinir. "Krasnaya Polyana" kızıl çayır anlamına gelir. Adını tepeden nehre akan Çerkes kanından alır. Nehir, savaşın ardından haftalarca kırmızı akmıştır.

Bunun ardından, Büyük Özgürlük Meclisi çalışmalarına ara vererek dağıldı. Çerkesya, Rusların eline geçti. Tek bir istisna olan dağlık kesimlerde yaşayan ve Rusların nefret anlamında uçan orman haydutları olarak adlandırdığı Hak'uçlar, kuşatılmış ve donanımsız olmalarına karşın topraklarını terk etmeyi ve Ruslara boyun eğmeyi kabul etmediler; istilâ ordusuna karşı, direnişlerini 1870'li yıllara, yani tükenene değin sürdürdüler.

Çerkes sürgün ve soykırımı

Kbaade savaşının ardından Çerkes sürgün ve soykırımı başlamış oldu. Ruslar, Çerkes köylerini basıp yakmaya, geri dönüşü olanaksızlaştırmak için de tarlaları tahrip etmeye, meyve ağaçlarıa kadar keserek halkı Karadeniz kıyısına doğru sürmeye başladılar. Rus askerleri, hamile kadınların karnını yararak içindeki bebeği çıkarmak gibi çeşitli pek çok acımasız yöntemleri kendini eğlendirmek için kullanıyordu.

Rus İmparatorluğuna teslim olmayan Çerkeslerin çoğu öldürüldü ya da sürgüne maruz kaldı. Osmanlı gemileri tarafından Anadolu, Balkanlar ve Orta Doğu'ya (günümüzde Türkiye, Suriye, Ürdün, Filistin, İsrail, Irak, Kosova ve İran) yerleştirilen Çerkesler, yolda Osmanlı gemicilerinden de zulüm gördü ve başta salgın hastalıklar olmak üzere pek çok sebeple yolda büyük kayıp verdiler. İtaat eden azınlık kısım ise Kuban Nehri yakınındaki bataklıklara yerleştirildi. Sonunda Çerkesya bir baştan öbür başa, hemen bütünüyle soykırım ve etnik temizlikten geçirilmiş oldu.

Yakın Çağ

Kuzey Kafkasya Dağlı Cumhuriyeti

1917 yılında Çerkesler de dahil olmak üzere pek çok Kuzey Kafkas halkı birleşerek bağımsızlık ilan ettiler ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (Aynı zamanda Dağlı Cumhuriyeti olarak da bilinir) devletini kurdular. Bu devlet, 1921 yılında Sovyetler Birliği ordusu tarafından işgal edildi.

Sovyetler birliği

Halen Rusya sınırları içerisinde bulunan Çeçenistan, İnguşetya, Kuzey Osetya, Kabardey Balkar Özerk Cumhuriyeti, Dağıstan ve Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti bölgeleri de bu Cumhuriyet sınırlarına dahildi. Dağlı ÖSSC içinde bir ulusal okrug (ilçe) oluşturan Kabardey Çerkesleri, 1 Eylül 1921'de Dağlı ÖSSC'den ayrılarak Kabartay Özerk Oblastı'nı (il) oluşturdular. Sırasıyla, 12 Ocak 1922'de, şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yerinde Karaçay-Çerkes, 16 Ocak 1922'de Kabardey-Balkar ve 27 Temmuz 1922'de Adigey özerk oblastları ve en son 23 Eylül 1924'te de, Karadeniz kıyısında Şapsığ Ulusal Rayonu (ilçe) oluşturuldu.

Modern cumhuriyetler

5 Aralık 1936'da Çerkes nüfusunun çoğunluğunun yaşadığı Kabartay-Balkar; 3 Temmuz 1991'de de, daha az sayıda bir Adıge nüfusunu barındıran Adıgey (ya da Adıge) ve Karaçay-Çerkes oblastları da birer cumhuriyet oldular. Bu üç cumhuriyet, şimdi Rusya Federasyonu (RF) içindedir. Şapsığ Ulusal Rayonu ise 24 Mayıs 1945'te kaldırıldı.

Sovyet rejiminin düşüşünden sonra, Xabzeci dünya görüşünün canlanması Çerkes aydınlar tarafından 1990'larda milliyetçilik ve kültürel kimliğin parçası olarak, daha yakın zamanlarda ise Vahhabilik ve diğer İslami köktenciliklere karşı bir güç olarak desteklendi. Hareket, 2012 istatistiklerine göre özellikle Karaçay-Çerkesya'da (% 2) ve Kabardino-Balkarya'da (%3) gelişti. 29 Aralık 2010'da, tanınmış bir Kabardey-Çerkes etnografı ve Xabze savunucusu olan Arsen Tsipinov, Çerkes olmayan İslamcılar tarafından öldürüldü.

Günümüzde Çerkeslere uygulanan baskı

2011 yılında internet üzerinden "May 21 Call to Action - Where is Circassia?" isimli barışçıl bir bağımsızlık hareketi başlatıldı. Bu hareket kalem kılıçtan üstündür felsefesiyle yola çıkmıştı, üyeler Rus fanatik demonimçilerden silahlı tehtidler almaya başlayınca yavaş yavaş yoklara karıştı.

Haziran 2019'de Xabze savunucusu Martin Kochesoko Rus hükûmeti tarafından hapis cezasına çarptırıldı. Çerkes milliyetçiler çeşitli protestolar ve internet üzerinden kampanyalar düzenleyerek Rus hükûmetine baskı uyguladıktan sonra ev hapsine alındı.

Temmuz 2020'de Soçi’ye yakın Adler’de inşa edilen ve Çerkes soykırımı sırasında katliam yapan liderleri yücelten anıtın Çerkesler tarafından yıkılmasından rahatsız olan Rusya Devlet televizyonu sunucusu Mikhail Leontiev, programında konuyu yorumlarken Çerkesler hakkında hakaret ve aşağılama içeren ve yeni bir Çerkes katliamını öne süren ifadeler kullandı. Bunun ardından "Yeni Çerkes Soykırımı" konusu gündem oldu. Üst düzey siyasetçi ve yöneticiler Çerkeslere yönelik hakaretlerde bulunarak, soykırım çağrısı yaptı. Rusya devlet şirketleri Gazprom ve Rumsfelt’in yöneticileri ve çeşitli siyasetçiler kaldırılan anıt üzerinden Çerkeslere ağır hakaretler içeren açıklamalar yaptı. Rus teknoloji tasarımcısı Artemy Lebedev Çerkeslere yönelik ağır hakaretler ve yeni soykırım imalarının bulunduğu açıklamalarda bulundu. Hemen ardından Lebedev’e Rusya’da üst düzey nişanlardan olan “Vatan Liyakat Nişanı” verilmesi bu kişilerin devlet tarafından korunduğu şüphesini uyandırdı.

Nüfus

Çerkes boyları

Çerkesya'da 12 ana kabile yaşıyordu. Bunlar, prenslik yapısında bulunan Besleney, Bjeduğ, Hatıkuay, Kabardey, Mamhığ, Çemguy, Ubıh, Yecerukay, Jane ve demokratik yapıda olan Natuhay, Abzeh ve Şapsığ olarak ayrılabilir.

Abzah

Abzahlar ya da Abzehler, Kabardeylerdan sonra en kalabalık Çerkes boyu ve diasporadaki en büyük nüfusa sahip olan boyudur. Türkiye Çerkeslerinin çoğunluğunu oluştururlar ve ayrıca Suriye ile Ürdün'de de yaşarlar. İsrail Çerkesleri içinde Şapsığlardan sonra ikinci ve son sırada olup Rehaniye kasabasında yaşarlar. Osmanlı sadrazamı Salih Hulusi Kezrak Abzah kökenlidir. Batı Çerkeslerinin Bjeduğ, Temirgoy gibi boylarında soylu sınıfı varken, Abzahlarda bu sınıflar görülmez. Tarihte şeriat ile yönetilen iki Çerkes boyundan birisidir. Bu sebeple diğer Çerkes boylarına göre asillerin nüfuzu daha az ve sınıf farklılıkları daha az belirgindir.

Bjeduğ

Bjeduğlar, Batı Çerkeslerinden bir Çerkes boyu. Kafkasya'da nüfusları fazla iken, diasporada az sayıda bulunurlar. 1830 yıllara kadar Kuban Irmağı'nın kuzeyinde bugünkü Krasnodar şehri civarında yaşıyorlardı. Genelde tarım ve madencilikle uğraşan Bjedugların en ünlü liderleri Prens Pshiuk'tur. Rus-Çerkes savaşları sırasında yaşadıkları bölgelerin düz arazi olması dezavantajı sebebiyle Ruslarla kısmi barış yapmışlardır. Ancak yaptıkları bu barışa rağmen devam eden savaşta diğer Çerkes kabilelerine yiyecek ve savaşçı desteğinde bulunmuşlardır.

Besleney

Besleneyler, Doğu Çerkesleri kolundan Çerkes boyu. En yakın akrabaları yıllar önce onlardan ayrıldıkları Kabardeyler olup, onlar gibi Besleneylerde de soylu sınıfı bulunmaktaydı. Besleney Çerkesçesi, doğu ve batı Çerkesçe arasında bir köprü görevi görür. Besleney ismi, Çerkes beylerinin soy atası sayılan İnal'ın torunlarından Beslan'ın adından gelmektedir.

Çemguy

Çemguylar, Batı Çerkeslerinden bir Çerkes boyu. Nüfusları Kafkasya'da fazla iken diasporadaki en küçük Çerkes topluluğudur. Bazı Batı Çerkeslerinde bey soylu sınıfı bulunmaz iken, Bjeduğlarda olduğu gibi Çemguylarda da bu sınıflar görülür. Adigey Cumhuriyetindeki resmi Batı Çerkesçesi yazı dili Çemguyların lehçesi esas alınarak oluşturulmuştur.

Hatukay

Hatukaylar, Batı Çerkeslerinden bir Çerkes boyu. Sürekli savaşan savaşçı kimlikli bir boy olarak biliniyorlardı. Rus-Çerkes Savaşı sırasında teslim olmayı reddederek savaştıkları için Kafkasya'daki varlıkları Çerkes soykırımı sırasında sürgün ve katliam yoluyla yok edildi. Günümüzde Kafkasya'da hiç kalmadıkları için Çerkes diyalektolojisinde adları geçmez. Şapsığlar, Hakuçlar, Abzehler gibi Batı Çerkeslerinde soylu sınıfı bulunmaz iken, Bjeduğ ve Çemguylarda olduğu gibi Hatukaylarda da bu sınıf görülür.

Jane

Janeler, Batı Çerkeslerinden bir Çerkes boyu. Çerkes soykırımı sırasında yok oluşun eşiğine gelerek, büyük ölçüde başka boylara karışarak erimiş olduklarından, lehçelerini konuşan kimse kalmamıştır.

Mahoş

Mahoşlar, Batı Çerkeslerinden Çerkes boyu. Çerkes Sürgününde Türkiye'de Samsun ilinin Alaçam ilçesine yerleşmişlerdir. Mahoşlardan 1858-1859 yıllarında Osmanlı topraklarına birçok grubun göç etmiş olduğuna dair kayıtlara Osmanlı Arşiv belgelerinde rastlanmıştır. Mahoşlarla akraba olan Mamhığlar üzerine ilk ve en geniş bilgiyi 1667 yılında Evliya Çelebi vermiştir. Çerkes soykırımı sırasında yok oluşun eşiğine gelerek, büyük ölçüde başka boylara karışarak erimiş olduklarından, lehçelerini konuşan kimse kalmamıştır.

Natuhaylar

Natuhaylar, Batı Çerkesleri kolundan bir Çerkes boyudur. Sürgünden sonra Natuhaylar’dan Anapa yakınındaki Hatramtuk (Хьатрамтыку) köyü kalmıştır bu köy 1924 yılında yerinen kaldırılarak, Adigey’in Tahtamukay rayonuna taşınmış ve şimdiki Natuhay (Нэтыхъуай) köyünü oluşturmuştur. Çerkes soykırımı sırasında yok oluşun eşiğine gelerek, büyük ölçüde başka boylara karışarak erimiş olduklarından, lehçelerini konuşan kimse kalmamıştır. Natuhaylar Kafkasya'da Rusya'ya karşı en faal bir biçimde karşı koyan kabileler arasında yer almışlardı.

Şapsığ

Şapsığlar, Kuzey Kafkasya'nın yerli halklarından olan Batı Çerkeslerine mensup topluluklardan biridir. Dilleri olan Şapsığca 1945 yılına kadar yazı ve edebiyat dili olmuştur. Eskiden onlardan ayrı olan Hakuçlar günümüzde resmî olarak Şapsığlardan kabul edilmektedir. Şapsığlar, Kırım Hanlığı’na karşı savaşan diğer Çerkesleri desteklediler. Kafkas Savaşı’nda Çarlık Rusya’sının en radikal düşmanları arasında yer aldılar. Geleneksel Şapsığ kültürü, Çerkes kültürünün parçasıdır. Şapsığlar, tarım, sığır ve at yetiştiriciliğiyle uğraşırlar. İslam öncesinde Şapsığlar, Çerkeslerin tanrıları olan Şıble (şimşek ve yıldırım tanrısı), Sozereş (bereket tanrısı), Yemiş, Ahin ve Hakustaş gibi tanrılara tapıyorlardı.

Yecerekuay

Yecerukaylar, Batı Çerkesleri kolundan bir Çerkes boyudur. Çerkes soykırımı sırasında yok oluşun eşiğine gelerek, büyük ölçüde başka boylara karışarak erimiş olduklarından, lehçelerini konuşan kimse kalmamıştır.

Kabardey

Kabardeyler, Doğu Çerkesleri kolundan bir Çerkes boyudur. Rusya içindeki özerk Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti'ne adını veren halklardan biridir. En kalabalık Çerkes boyudur. Büyük ve Küçük Zelençuk havzalarından güneydoğuya doğru Vladikavkaz'a uzanan ve Kuma ile Terek'in yukarı kollarının suladıkları geniş bölgede otururlar.Batı komşuları Besleneyler ki Kabardey'in bir kolu olarak kabul edilirler, Abazalar, doğu komşuları Çeçen-İnguşlar,güney komşuları ise Karaçay-Balkar'dır. Büyük ve Küçük Kabardeyler olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Büyük Kabardeyler Nalçik ve çevresinde, Küçük Kabardeyler ise Mozdok çevresinde otururlar.

Dil

Rusya'da sınıflandırılma

Rusya'da 1920 sonrasında üç lehçede (Doğu Çerkesçesinden Kabardey ile Batı Çerkesçesinden Çemguy ve Şapsığ) yazılan dört bölgesel edebiyat (Kabardey, Şerces, Adigey ve Şapsığ) doğmuştur. Bu dört edebiyattan ikisi, yani Kabardey ve Şerces bölgesel edebiyatları (bazı önemsiz kelimeler dışında) Kabardey edebî dilini benimsemiştir. Bu dört edebiyat 1945 yılına değin sürmüş, aynı yıl Şapsığların özerkliğine son verilmesi ile birlikte, Şapsığ edebiyatı ve yazılı yaşamı da son bulmuş, geriye sadece iki edebiyat dili (Kabardey ve Adigey) ve üç bölgesel edebiyat kalmıştır: Kabardey, Şerces (Çerkes) ve Adigey. Adığe edebiyatının sözlü ürünleri Abhaz ve Abaza dili ürünlerinden daha süslü ve duygulu olan anlatımlarıyla farklılaşır.

Adığece Sözlük

14 Mart 1853 tarihinde Abzeh boyundan bir Çerkes olan Wumar Bırsey (Бырсэй Умар, Бэрсей Умар, (Rusça: Умар Хапхалович Берсей) tarafından Tiflis'te ilk Adığe alfabesinin ve Adığece Sözlüğün (Адыгэбзэ псэлъалъэр) yayımlandığı günün anısına her yıl Çerkesler tarafından 14 Mart Çerkes Dili Günü ya da Adığe Dili Günü/ Adığece Günü olarak kutlanmaktadır.

Sözlü edebiyat

Sözlü edebiyatın başlıca türleri şarkılar ve türküler ile bilmece, atasözü, masal, öykü, tekerleme ve benzeridir. Anlatımlarda sık sık mecaza başvurulur. Sözlü ürünler içinde en geniş yeri tutan ve birçok öğesi eski Grek destanlarını hatırlatan Nart destanları ya da Nartlar 1946-1968 yılları arasında derlenen ve biriktirilen 705 tekstin bir araya getirilmesiyle 1968-1971 yılları arasında Maykop'ta yayımlanmıştır. Destan yeni derlemelerle 8 cilde ulaşmıştır. Destan 31 bölüme ayrılmaktadır. Her bir bölüm ayrı bir Nart kahramanını yaşamına ayrılmaktadır. Yaklaşık üç asırlık Koç'as destanı daha çok Batı Çerkeslerinde görülür.

Çerkesçe konuşan diğer halklar

Eskiden Ubıhça konuşmuş olan Ubıhların da anadili haline haline gelen Çerkesçe, Çerkes Ermenileri ile Çerkes Rumları (Urımlar) tarafından konuşulduğu gibi, Karaçay, Balkar ve Abazalar (Abazin) arasında da konuşulabilmektedir.

Kaynakça


Text submitted to CC-BY-SA license. Source: Çerkesya by Wikipedia (Historical)


Çerkesler


Çerkesler


Çerkesler ya da Adigeler (Çerkesçe: Адыгэхэр), Kuzey Kafkasya'da, tarihi Çerkesya'nın yerli halkı olan etnik grup. Rus İmparatorluğu tarafından işlenen Çerkes Soykırımı'nın sonucunda Çerkeslerin çoğu öldürülmüş, kalanlar ise Osmanlı topraklarına sürülmüştür. Çerkesler Çerkesçe konuşur ve neredeyse tamamı Sünni Müslümandır. Çerkesya eski zamanlardan beri istilalara maruz kalmıştır; izole edilmiş arazisi, bitmeyen savaşlarla birlikte Çerkes ulusal kimliğini büyük ölçüde etkilemiştir. Çerkes bayrağı Çerkeslerin millî bayrağıdır ve yeşil zemin üzerinde dokuzu yay, üçü yatay şekilde on iki altunî yıldız ve üç çapraz oktan oluşur.

Çerkesler yerleştikleri bölgelerde önemli roller oynamışlardır: Türkiye'de Çerkesler geldikleri andan itibaren büyük roller üstlenmiş, Türk Kurtuluş Savaşında var olmuştur; Ürdün'de başkent Amman'ı kurmuş ve ülkedeki neredeyse tüm önemli pozisyonlarda bulunmuşlardır; Suriye ve Libya'da orduda üst rütbelere sahiptirler; Mısır'ın kurucu unsurlarından biridirler. Türkiye'de yaşayan Çerkesler ve diğer diaspora Çerkesleri Kafkasya'dan sürgün edilmeleri tarihini 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü ve Soykırımı Anma Günü olarak kabul etmektedirler.

Adlandırma ve etimoloji

"Adige"

Çerkesler kendilerine "Adige" derler. Bir görüşe göre bu kelime "yüksek" anlamına gelen atığe kelimesinden gelmektedir ve Çerkeslerin dağlarda yaşayan bir halk oluşunun yansımasıdır.

"Çerkes"

Çerkes kelimesinin kökeni tartışmalıdır. Antik Yunanlar, Çerkesya'dan "Sirakes" olarak bahsetmişti, bir görüşe göre bu kelimeden türemiştir. Bir görüşe göre Moğolca "yolu kesen kimse" anlamına gelen Jerkes kelimesinden türemiştir. Moğol istilasından önce Çerkesya kelimesi yerine Zihya kelimesinin kullanılması bu ismin Moğollar tarafından takılmış olabileceğine delil sürülür. Başka bir görüşe göre, Çerkes adının etimolojisi Kıpçak Türkî dillerde çeri kelimesi ile kes fiili ile kurulu bir kelime olup "asker doğrayan" manasına gelmektedir. Diğer bir görüşe göre ise Farsçadır. Çerkesler, Çerkes kelimesine ek olarak Zih olarak biliniyordu ve bazen Arap kaynaklarında Kaşak ve Şerkes, Rus kaynaklarında ise Kassog olarak geçiyordu.

Çerkesya'ya komşu halkların Çerkesler için kullandığı farklı isimler vardı (Gürcüce: ჯიქი; Osetçe: Кæсгон), ancak Rus etkisi ile bu isimlerin çoğu unutuldu ve Çerkes kelimesi yerleşti. Bu dillerden alıntı yapan birçok Batı dilinde de aynı ya da benzerdir (Almanca: Tscherkessen, İngilizce: Circassian, Fransızca: Circassien).

Rusya'da sınıflandırma

Rusçada önceleri Çerkes adı altında bütün Çerkes grupları tanımlanırken, Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında terminoloji değişime uğradı ve kurulan idari birimlere göre adlandırma yapıldı. Adığey’de yaşayan Çerkesler Adıge/Adıgeyli, Karaçay-Çerkesya'da yaşayanlar Çerkes, Kabardey-Balkarya'da yaşayanlar Kabardey, Şapsığ Ulusal Bölgesinde Şapsığ adlarıyla Çerkesler dörde bölündü. Rusçada bugün de kullanılmaya devam eden bu terminolojiye göre Çerkes aslında etnik değil, sadece Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ndeki Çerkesleri belirten coğrafi bir tanımdır. Dolayısıyla Rusça'da 1920’lerden önceki ve sonraki Çerkes terimi farklı anlamlara gelmektedir. Son yıllarda buna karşı eleştiriler artmakta ve tarihi/etnik adlandırmaya dönme eğilimleri artmaktadır.

Tarih

Köken

Günümüzdeki Çerkeslerin ataları, Meot kabileleri olarak bilinmektedir. Arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkan bulgular Meot kabilelerinin Kafkasya'nın yerli halkı olduğunu göstermektedir. Sovyet araştırmacılar Çerkesler ve Hint-Avrupa dili konuşan topluluklar, özellikle Keltler arasında bağlantılar olduğunu iddia etmiştir, ancak bu teori genel kabul görmemektedir. Bazı araştırmacılar Çerkesler ve Antik Anadolu Halklarından olan Hattiler arasında bağlantılar olduğunu, Çerkes dili ile bu medeniyetlerin dilleri arasında benzerlik olduğunu savunmaktadır. Çerkesler üzerinde yapılan genetik testler kapsamında Adige Cumhuriyeti, Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve çeşitli diasporalarda yaşayan Çerkesler üzerinde yapılan testlerde, Çerkeslerin en yakın akrabalarının İnguşlar, Çeçenler ve Abhazlar olduğu ortaya konmuştur. Çerkeslerin de dahil olduğu topluluk, günümüzde "Kuzey Kafkasya halkları" olarak sınıflandırılır.

Antik Çağ

Antik çağlarda "Kerket" ve "Sucha" adlandırılmaları da dahil olmak üzere Çerkesler farklı isimlerle adlandırılmıştır. Sindler ve Meotlar tarafından kurulan Sindika devletininin tarihteki en eski Çerkes devletleri olduğu düşünülmektedir. Sindlerden ilk kez, MÖ 5. yüzyılda yaşayan Grek şairi Hipponaks, daha sonra da Herodot söz etmektedir. Sindika krallığının sanatçı ve tüccarların konakladığı, işlek bir ticaret devleti olduğu da bilinmektedir.

Orta Çağ

Çerkeslerde 4. yüzyıl itibarıyla feodalizm oluşmaya başlamıştı. Çerkesler, Meot kabilelerinin önderliğinde kurulan Cite devleti (5. yüzyıl) ve Ubıhlar önderliğinde kurulan Zihya gibi pek çok devlet kurdu ancak siyasi birlik sağlayamadı. 9. yüzyıl itibarıyla Çerkesya'da Bizans etkisi ile Hristiyanlık yayılmaya başladı. 1223'te Kafkasya'yı istila etmeye başlayan Moğollar Çerkeslerin bir bölümünü ve alanların çoğunu yok ettiler. Bunu izleyen Altın Orda saldırıları sırasında topraklarının büyük bir bölümünü yitiren Çerkesler, Kuban nehrinin gerisine çekilmek zorunda kaldı. Ardından alanların bazı topraklarını ele geçirdiler. Altın Orda devletinin yıkılmasından sonra daha önce yitirdikleri toprakların bir kısmını geri alan Kabardey Çerkesleri, bu kez de Kırım Hanlığı'nın baskıları ile karşılaştılar. 1390'lı yılların başı itibarıyla ise Timur'un Kafkasya'ya saldırıları başlamıştır. Bu saldırılar neticesinde tüm Güney Kafkasya Timur'un kontrolüne geçmiş, yaşanan savaşlar neticesinde birçok yerleşim yeri tahrip edilmiştir.

15. yüzyılda İnal isimli bir Çerkes soylu topraklarını genişletmeye başladı. Çerkes beylikleri birer birer İnal'ın eline geçerken, İnal savaş ağaları ve aşiret reisleriyle savaştı ve onları yendi. İnal'ın yükselişi yerleşik Çerkes beylerini rahatsız etti ve İnal'a karşı çıkan 30 Çerkes boyundan oluşan bir konfederasyon, onunla savaşmak için bir ittifak kurdu. Mzımta Nehri yakınlarındaki bir savaşta otuz Çerkes lordundan oluşan koalisyon, İnal ve destekçileri tarafından mağlup edildi. On tanesi idam edilirken, geri kalan yirmi bey biat ederek İnal'ın yeni devletinin güçlerine katıldı.

İnal, Batı Çerkesya'daki hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra 1434'te Doğu Çerkesya'ya bir sefer düzenleyerek Kabardey eyaletini kurdu. 1438'de kuzeye yeni bir sefer düzenledi ve Ten Nehri boyunca Kuban Nehri'nin kuzeyindeki Çerkes yerleşimlerinin yakınındaki Tatar göçebelerini kovarak sınırlarını günümüzdeki Azov'a kadar genişletti. Johannes de Galonifontibus, 14. ve 15. yüzyılların başında Çerkesya'nın sınırlarını kuzeye, Don'un ağzına kadar genişlettiğini anlatıyor. Johannes de Galonifontibus'un tanımı, İnal'ın fetihleriyle örtüşmektedir. Fetihleri sonucu İnal, Çerkesya'nın tamamını veya büyük bir kısmını tek devlet altında birleştirmiş oldu. nal, 1453 yılında topraklarını oğulları ve torunları arasında bölüştürdü ve 1458 yılında öldü. Bunun ardından Çerkes prenslikleri oluştu.

1453'te İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed, Çerkeslerin Ortodoks dünyası ile bağını kopararak İslam'a geçmelerinin yolunu açmış oldu. Bu olayın ardından Çerkesler İslam'ı yavaşça kabul etmeye başladı. Ardından Ceneviz kalıntılarını yok eden Osmanlılar Çerkesya ile Katolik dünyası arasındaki bağı da kopardılar. Tursun Bey'e göre bunun amacı Çerkesler arasında İslam'ı yaymaktı. Buna rağmen 16. yüzyılda dahi Müslümanlar Çerkesya'da azınlık halindeydiler. 1578'de Kabardey prensi resmen İslam'a geçti. Bu dönemden kalma cami kalıntıları bulunmaktadır. Ardından Hatukay, Jane, Bolakay ve Besleney Çerkesleri Müslüman oldu. 1666'da Çerkesya'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Çerkes köylerinde cami olduğunu ve Çerkeslerin "la ilahe ilallah" dedikleri, ancak İslam'ı tam olarak anlamadıkları ve eski geleneklerini devam ettirdikleri tespitinde bulunuyor.

Yeni Çağ

1714 yılında I. Petro Kafkasya'yı işgal planı kurdu. Bu planı uygulamaya koyamasa da, işgalin gerçekleşmesi için politik ve ideolojik temeli attı. II. Katerina, bu planı uygulamaya koymaya başladı. Rus ordusunu, Terek Irmağı kıyılarına konuşlandırıldı.

1763 yılında Rus İmparatorluğu Çerkesya işgalini başlattı ve Rus-Çerkes Savaşı başladı. Bunun ardından Çerkes kabileleri birleşerek kısmi bir konfederasyon yapısı oluşturdular. Rus-Çerkes savaşı sırasınca iki taraf da birbirine pek çok baskınlar düzenledi. Savaş sırasında Rus İmparatorluğu, Çerkesya'yı bağımsız bir bölge olarak tanımadı. Bölge hiçbir zaman Rus kontrolünde olmamış olmasına rağmen, Çerkesler Rus toprağında isyan çıkaran bir grup asi olarak görüldü ve Rus generaller Çerkesleri milli isimleriyle değil, "dağlılar", "haydutlar" ve "dağ pisliği" olarak adlandırdı.

Savaş sırasında ve sonrasında Rus İmparatorluğu, sistematik olarak sivilleri katletme stratejisi uyguladı ve bu 1.500.000'e kadar Çerkes'in (toplam nüfusun %85-97'si) ya öldürüldüğü ya da Osmanlı İmparatorluğu'na sürüldüğü Çerkes Soykırımına sebep oldu. Savaş başlangıçta münferit bir çatışma iken, Rusya'nın tüm bölgeye yayılması kısa süre sonra Kafkasya'daki bir dizi başka ulusu çatışmanın içine çekti. Bu nedenle savaş genellikle Kafkas Savaşı'nın batı yakası olarak incelenir.

İslam'ın Çerkesler arasında yayılma hızı 18. yüzyılın sonlarından itibaren hızla arttı.

13 Haziran 1861 tarihinde Şaçe (Soçi) şehrinde Çerkesler "Büyük Özgürlük Meclisi" adında bir meclis kurdular. Meclis başkanı rolüne Gerandıqo Berzeg getirildi. 1864 Mayıs ayında Qbaade muharebesi gerçekleşti. 100.000 kişilik Rus ordusu ile 20.000 kişilik Çerkes ordusu karşı karşıya geldi. Muharebeyi Ruslar kazandı ve Çerkesya, Rusların eline geçti.

Rus İmparatorluğuna teslim olmayan Çerkeslerin çoğu öldürüldü ya da sürgüne maruz kaldı. Osmanlı İmparatorluğu gemileri tarafından Anadolu, Balkanlar ve Orta Doğu'ya (günümüzde Türkiye, Suriye, Ürdün, Filistin, İsrail, Irak, İran ve Kosova) yerleştirilen Çerkesler, yolda Osmanlı gemicilerinden de zulüm gördü ve başta salgın hastalıklar olmak üzere pek çok sebeple yolda büyük kayıp verdiler. İtaat eden azınlık kısım ise Kuban Nehri yakınındaki bataklıklara yerleştirildi.

Yakın Çağ

1917 yılında Çerkesler de dahil olmak üzere pek çok Kuzey Kafkas halkı birleşerek bağımsızlık ilan ettiler ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (Aynı zamanda Dağlı Cumhuriyeti olarak da bilinir) devletini kurdular. Bu devlet, 1921 yılında Sovyetler Birliği ordusu tarafından işgal edildi. Hâlen Rusya sınırları içerisinde bulunan Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Kuzey Osetya, Kabardino-Balkarya Cumhuriyeti ve Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti bölgeleri de bu Cumhuriyet sınırlarına dahildi.

Ülkelerine göre Çerkesler

19. yüzyıldaki Çerkes Sürgünü sırasında Kafkasya'daki yurtlarından Osmanlı İmparatorluğuna sürgün edilen Çerkeslerin boy-kabile düzenleri yerle bir edildiği gibi şiveleri de bu yıkımdan etkilenmiştir; zira, sürgün öncesi Kafkasya’da ve bugün diasporada (хэхэс) konuşulan en yaygın Batı Çerkesçesi ağzı, nüfusları itibarıyla Abzehlerin konuştuğu ağız iken, Kafkasya’da Abzeh ağzı konuşan tek köy Adigey Cumhuriyeti’nde bulunan Hakurine Hable (Şovgenovski)’dir ve Kafkasya’da kalmadığı için Çerkes diyalektolojisinde adları geçmeyen Hatukaylar birkaç köy dışında Kayseri-Pınarbaşı’nda yaşarlar (18 köy). Bugün Kafkasya'da Batı Çerkesçesi konuşanlar Doğu Çerkesçesi konuşanların beşte biri kadar iken; Kafkasya dışı Çerkes diasporasının yoğun olduğu Osmanlı coğrafyasında kurulan Türkiye, Ürdün, Suriye ve İsrail'de ise bunun tersidir. Günümüzde Kafkasya'da yaşayan Çerkeslerin çoğu Doğu Çerkeslerinden Kabardeyler ile Batı Çerkeslerinden Bjeduğ ve Çemguy boylarından oluşurken, Kafkasya dışı diasporada yaşayanlar ise Batı Çerkeslerinden Abzeh ve Şapsığ gibi boylardan oluşur. En çok Çerkes barındıran bölge Kafkasya değil Türkiye'dir.

Rusya Çerkesleri

Çerkesya ya da Çerkezistan olarak adlandırılan Çerkes toprakları iki kolda gelişim göstermiş olup, Doğu Çerkesya (ya da Kabarda) 1825'ten beri, Batı Çerkesya ise 1864 yılından beri Rusya'ya bağlıdır. 2010 yılı rakamlarına göre Rusya'da Çerkeslerin nüfusu 712.072 kişi olup bölgelere göre dağılımı şöyledir: Kabardino-Balkarya 490.453, Adige Cumhuriyeti 109.699, Karaçay-Çerkesya 56.466, Krasnodar Krayı 13.800, Stavropol Krayı 10.380

Çerkes kaynaklarına göre, Rusya Federasyonunda bugün idari ve kültürel olarak birbirinden bağımsız altı Çerkes / Adige grubu bulunmaktadır:

  1. Mozdok Çerkesleri (мэздэгу адыгэхэр) ya da Mozdok Kabadeyleri dört köy halinde Kuzey Osetya'nın Mozdok rayonu ile Stavropol Kray'da yaşarlar. Çerkesçede kutır adıyla anılan ufak Rus köyleri onlar gibi Hristiyan olan Mozdok Çerkeslerinin köyleri için de kullanılmaktadır.
  2. Yukarı Çerkesler (ыпшъэрэ адыгэхэр) ya da Kabardeyler Kabardino-Balkarya Cumhuriyeti'nde yaşarlar.
  3. Ortadaki Çerkesler (ыгурэ адыгэхэр) ya da Çerks/Şerces Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti'nde yaşarlar ve neredeyse tamamına yakını Kabardeydir.
  4. Yermelhable (Armavir) Çerkesleri (шъхьащэфыжьхэр) Krasnodar Krayı'nın Uspensk rayonunda Çerkesya Ermenilerinin alanında üç köyde (Batı Çerkesçesi konuşan Шъхьащэфыжь = аул Урупский ile Merkezî Çerkesçe konuşan Бэчымзай = аул Каноковский ve Къурэкъуай = аул Кургоковский) yaşarlar. Türkiye'deki İkizce, Haymana köyündeki Çerkesler tarafından kurulmuştur.
  5. Ova Çerkesleri (кӀахэ адыгэхэр) Adige Cumhuriyeti'nde 40 üzeri köyde yaşarlar.
  6. Karadeniz kıyısı Çerkesleri ya da Şapsığlar Krasnodar Kray'ın Lazarevsk ve Tuapse rayonlarındaki 14 köyde, karışık olarak 10 köyde ve toplam olarak da 24 köyde yaşarlar.

Rus kaynaklarına göre, Rusya Federasyonunda yaşadıkları cumhuriyet ve bölgeler esas alınarak resmî olarak birbirinden bağımsız üç (2002 yılından beri dört) ayrı halk ayırt edilir:

  1. Adigey cumhuriyetinde yaşayan ve ady kodlu Batı Çerkesçesini konuşanlar: aдыгейцы «adıgeyliler» (Batı Çerkesleri/Batı Adığeleri, Kuzey Çerkesleri)
  2. Karaçay-Çerkesya cumhuriyetinde yaşayan ve kbd kodlu Doğu Çerkesçesini konuşanlar: черкесы «çerkesler» (Doğu Çerkesleri/Doğu Adığeleri)
  3. Kabardino-Balkarya cumhuriyetinde yaşayan ve kbd kodlu Doğu Çerkesçesini konuşanlar: кабардинцы «kabardeyler» (Doğu Çerkesleri/Doğu Adığeleri)
  4. Krasnodar Krayı ile Adigey Cumhuriyetinde ady kodlu Batı Çerkesçesini konuşanlar (2002 yılından beri): шапсуги «şapsığlar» (Batı Çerkeslerinden Şapsığlar)

Günümüzdeki Adigeyliler ve Çerkesler 1897, 1926 ve 1939 nüfus sayımlarında sadece "Çerkes" (ya da "Adıgeyli") adı altında ortak bir sayı olarak verilmiş, 1959 nüfus sayımı ile birlikte nüfus toplamı,"Adıgeyli" ve "Çerkes" adları altında birbirinden ayrı verilmeye başlanmıştır. 2002 sayımından beri "Şapsığ" etnik adı da eklenmiş ve böylece Çerkeslerin/Adigelerin etnik ad listesi dörde çıkmıştır: Adigeyliler, Çerkesler, Kabardeyler, Şapsığlar.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu, Çarlık Rusyası dönemi de dahil olmak üzere, tarihinde görülmemiş şekilde etnik yapı bakımından homojen (% 81,5 Rus) duruma gelmiş olup, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının yarattığı ağır travmanın etkisi altında bulunan Rusya Federasyonu’nun siyasi ve askerî kadroları, Slav kökenli (Rus, Ukraynalı, Slav Kazağı) nüfusun Moskova yönetimi ve yerel yönetimler üzerindeki milliyetçi baskısı altında kalmaktadır. Ancak, federe cumhuriyetlerin ve diğer idari birimlerin (kray, oblast, okrug ...) yönetimleri, Moskova’nın merkezî güçlendirme çabalarının aksine, Sovyetler Birliği döneminde elde edilen ekonomik, siyasi ve kültürel özerklik sınırlarını genişletmeye çalışmaktadır. Rusların "merkezin ağırlığını hissettirme" çabaları ile Rus olmayan yerel halkların "merkezden uzaklaşma" çabaları gerilim yaratmakta ve olası bir kırılmadan korkulmaktadır.

1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey'e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır:

Adigey Çerkesleri

Günümüzde Adigey Cumhuriyeti’ndeki Çerkeslerin çoğunu Bjeduğlar ve Çemguylar oluşturur. Bjeduğ ve Çemguy ağızlarını konuşanların sayısı Kafkasya’daki nüfuslarıyla ters orantılı olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde nispeten azdır; Temirgoylar (Çemguylar) diasporadaki en küçük Çerkes topluluğudur.

Günümüzde Adigey'de yaşayan Çerkesler yedi topluluğa (tlepk/лъэпкъ) ayrılırlar:

  1. Bjeduğlar 21 köyde yaşarlar: Tahtamukay rayonunda Tahtamukay, Bjıhakoyaç, Bjıhakoyej, Şıncıy ve Kozet köyleri; Tevçoj rayonunda Askalay, Cecehabl, Ğobekuay, Kunçıkohabl, Tlevstenhabl, Neşukuay (Нэшъукъуай), Veçepşıy, Ponejıkuay, Pçıhal’ıkuay (ПчыхьалӀыкъуай), Tığurığoy, Tevéhabl (Тэуехьабл), Hatlekuay, Şıncıy köyleri ile Tlevstenhabl (Лъэустэнхьaбл) beldesi; Krasnogvardeyski rayonunda Bjedughhabl köyü.
  2. Çemguylar (ya da K'emguylar) 11 köyde yaşarlar: Krasnogvardeyski rayonunda Ademıy, Cambeçıy köyleri; Şevgen rayonunda Cırakıy, Kabehabl, Pşıjıhabl, Hatığujıkuay köyleri.
  3. Şapsığlar 4 köyde yaşarlar: Tahtamukay rayonunda Afıpsıp, Pseytuk, Panehes, Haştuk köyleri.
  4. Kabardeyler 3 köyde yaşarlar.
  5. Abzehler 2 köyde yaşarlar: Şovgenovski rayonunda Hakurinehabl (Хьэкурынэхьабл) köyü Adıgey'deki tek Abzeh köyü iken, 1998’de Kosova’dan getirilen Çerkesler için oluşturulan Mefehable köyü ile birlikte Abzeh köyleri ikiye çıkmıştır.
  6. Natuhaylar 1 köyde yaşarlar: Tahtamukay rayonunda Natuhay köyü. 1864 etnik temizliği sonrasında kurulup kalmış olan Hatramtuk köyü (Хьатрамтыку), 1924’te yerinden kaldırılarak ve Natuhay köyü adı da verilerek Tahtamukay rayonunun Bjeduğ yöresine nakledilmiştir.
  7. Besleneyler 1 köyde yaşarlar: Krasnogvardeyski rayonunda Ulyap (Улапэ) köyü.

Adıgey Cumhuriyeti'nde Nüfus:

Krasnodar Çerkesleri

Krasnodar Krayındaki nüfus:

Diasporada Şapsığların sayısı Abzehlere yakın olup onlardan sonra gelirler. Şapsığların tarihi topraklarının büyük bölümü bugünkü Adigey Cumhuriyeti’nin sınırları dışında kalmıştır ve Adıgey’deki küçük bir grup dışında Şapsığlar bugün Krasnodar Krayı’nın Tuapse ve Lazarevsk ilçelerine bağlı köylerde yaşamaktadırlar(yaklaşık 10 bin). 1924-1945 yıllarında feshedilene kadar Şapsığ Ulusal Rayonu döneminde Şapsığcanın gelişimi için adımlar atılsa da, Adigey Cumhuriyeti’nin dışında kaldıklarından günümüzde anadillerinde eğitim ve yayın hakkından yararlanamamaktadırlar. Şapsığlara 1999’da “Koruma Altında Küçük Yerli Toplum Statüsü” verilmiştir. Diaspora’da ve Kafkasya’da 1920’den önce Şapsığca ve Kabardeyce başlıca yazı dilleri idiler ve Adıgece Mevlid bir ibadet dili olan Şapsığ lehçesinde kaleme alınmıştır.

Besleneylerin Krasnodar Krayı'nın Uspensk rayonunda 2 köyü vardır: Kurgokovki ve Konokovski

Stavropol Çerkesleri

Stavropol Krayı eski Çerkesya sınırları içerisinde kalmış ve bu yüzden sürgünden sonra burada yaşayan Çerkeslerin büyük bir bölümü göç ederken bir bölüm Çerkes ise dağlara sığınmış diğer Çerkesler ise Hristiyan olduğu için göçe zorlanmamıştır.

Stavropol Krayı'ndaki nüfus:

Karaçay-Çerkesya Çerkesleri

Karaçay-Çerkes'de Karaçaylar ve Çerkesler büyük çoğunluğu oluşturmuştur. Bölgede daha çok Kabardeyler, Abazalar ve Besleneyler bir de cumhuriyetin diğer büyük etnik grubunu oluşturan Karaçaylar vardır.

Karaçay-Çerkes Cumhuriyetindeki nüfus:

Besleneylerin Karaçay-Çerkesya'da 2 köyü vardır: Бесленей, Вако-Жиле

Kabartay-Balkarya Çerkesleri

Kabardey-Balkar Cumhuriyetindeki nüfus:

Diasporada Doğu Çerkesçesi konuşanların sayısı az olup Kafkasya'dakiyle ters orantılıdır. Türkiye’deki Çerkesler içinde dillerini en iyi koruyan grup olan Kabardeylerin en yoğun yaşadığı bölge, esas olarak Kayseri ve Sivas’a bağlı köylerin bulunduğu Uzunyayla ile Maraş-Göksun ilçesidir.

Kuzey Osetya Çerkesleri

Kuzey Osetya'nın Mozdok rayonunda yaşayan Mozdok Kabardeyleri Rusya'ya ilk (250 yıl kadar önce) bağlanan Çerkesler olup Hristiyandırlar.

Kuzey Osetya Cumhuriyetindeki nüfus:

Osmanlı Çerkesleri

Osmanlı'da (ve ondan miras Türkiye ile Orta Doğuda) Çerkes nitelemesi Adığeler dışında ayrıca Abazalar, Abhazlar, Osetler, Karaçaylar ve Balkarlar gibi farkli dil ailelerinden dilleri konuşan Kuzey Kafkasyalıları topluca belirtmek için yaygın biçimde kullanılır ve bu tanıma Çeçenler ile Dağıstan dillerini konuşan Kafkas halkları da dahil edilir. Ancak, son yıllarda Çerkes ifadesinin kullanılması bir şekilde Adığelerle sınırlandırılmıştır. Gürcistan'dan ayrılıp bağımsızlıklarını ilân eden Abhazya ile Güney Osetya halkı kendini Çerkes olarak görmez ve Çerkes günümüzde Adığe ile sınırlanmıştır.

Türkiye'de ve diğer Osmanlı diasporasında Çerkes terimi dar ya da geniş anlamda kullanılıp kullanılmamasına göre farklı tanımlanır ve daha çok Kuzey Kafkasyalıları kapsayacak kadar geniş tutulur:

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan itibaren Çarlık Rusyası ile Osmanlı İmparatorluğu arasında şiddetli bir mücadele alanı hâline Kafkasya'da Çerkesler, Osmanlı tarafını tutarak, Ruslara karşı amansız bir savaşım içine girmişlerdir. Kırım Savaşı’ndan sonra ise Ruslar, Kafkaslar yönünde kararlı şekilde ilerlemiş, diğer Kafkas kavimleri ile birlikte Çerkesleri de hâkimiyetleri altına almışlardır. Bunun üzerine yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Çerkesler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmişlerdir. Sürgünden yaklaşık yirmi yıl sonra Sultan II. Abdülhamit döneminde 1882 yılında kaleme alınan Çerkesistan Tarih-i Umûmiyesinin Sûret-i Tanzîmine Dair Lâyihadır başlıklı kapsamlı bir Çerkes Tarihi tasarısı, gerek Osmanlı tarih yazımı gerekse Çerkes tarih yazımı açısından önemli bir girişimdir. Bu girişim, geleneksel Osmanlı tarih yazımı çizgisinde ve ümmetçi-milletçi nitelikte bir tarih anlayışının ürünü sayılabilir.

Osmanlı hareminde tarih boyunca Çerkes cariyeler padişah ve halifelerin eşlerinin önemli bir bölümünü oluşturmuş, pek çok Osmanlı Hanedanı üyesi de, aralarında son Osmanlı halifesi olan Abdülmecid Efendi'nin ilk eşi Şehsuvar Kadınefendi'nin de bulunduğu Çerkes asıllı anneler tarafından dünyaya getirilmiştir. Osmanlı ve İran'da haremlerde yer almış Çerkesler, 17 ve 18. yüzyıl boyunca Batı sanat ve edebiyatında, özellikle Oryantalizm döneminde geniş yer bulmuş ve Çerkes güzeli ideali ile karakterize edilmiş, halkın kadınları beyaz ten, yeşil göz ve kibarlık ile bağdaşlaştırılmıştır. Şapsığca Türkiye’de 1923 yılına değin, Kabardeyler dışında Osmanlı Adiğeleri arasında bir yazı ve ibadet dili olarak kullanılıyordu.

Osmanlı topraklarına yerleştirilen Çerkes muhacirleri ile yerliler arasındaki çıkar çatışmasının en bilindik örneklerinden biri Kayseri Pınarbaşı, Kayseri'ndaki Uzunyayla'ya yerleştirilen Çerkesler (Kabardeyler, Hatkoylar) ile Avşarlardır.

Türkiye Çerkesleri

Türkiye'deki bütün Çerkes/Adige boyları İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerde yaşasa da, Anadolu'da yoğun bir şekilde yerleşik bulunduğu iller şöyledir:

  • Batı Çerkesleri
    • Abzehler: Kahramanmaraş, Düzce, Samsun, Sinop, Tokat, Balıkesir, Çorum, Afyonkarahisar, Eskişehir, Konya, Bursa, Manisa
    • Şapsığlar: Samsun, Amasya, Çorum, Düzce, Balıkesir, Afyonkarahisar, Bolu, Aydın, Sakarya, Yozgat, Manisa
    • Bjeduğlar: Çanakkale (Biga ilçesi yöresi), Eskişehir, Afyonkarahisar
    • Hatkoylar: Kayseri, Bilecik (Hatkoy/Hatukay/Hatukuay Çerkesleri dünyada yalnızca Türkiye'de yaşamaktadırlar)
    • Çemguylar: Düzce, Bilecik
    • Mehoşlar: Samsun (Alaçam ilçesi), Konya
  • Doğu Çerkesleri
    • Kabardeyler: Kayseri, Kahramanmaraş, Tokat, Sivas, Eskişehir
    • Besleneyler: Çorum, Amasya, Düzce, Eskişehir
  • Ubıhlar: Balıkesir, Bolu, Sakarya, Düzce, Samsun, Ordu, Kahramanmaraş,

Kıbrıs Çerkesleri

15. yüzyılda Memlûk Çerkesleri olarak Kıbrıs'a ayak basan Çerkesler, 19. yüzyılda ise bir sürgün sonucu gelmiş ve yerleştirilmişlerdir. Kıbrıs'ta Çerkes denildiğinde gerek halk arasında gerekse araştırmacılar arasında hem Adığeler hem de Abhazlar algılanmaktadır. Eylül 1864'te İstanbul'da 3 Yunan gemisine bindirilen kadınlı erkekli 2.700 Çerkesten oluşan grup iki haftalık yolculuğun ardından Kıbrıs’a varmış, 1.400 den fazla Çerkes ise yolculuk sırasında can vermiştir. Ocak 1865’e gelindiğinde hayatta kalan Çerkeslerin sayısı sadece 300 kişi idi. Gelen Çerkeslerin sayısının o dönemde daha fazla olabileceğine rağmen, o dönemde gerek Kıbrıslı Rumların, gerekse Kıbrıslı Türklerin tepkilerinden dolayı, Çerkeslerin Kıbrıs'a iskânı sınırlı tutulmuştur. Gemilerle getirilen Çerkesler Larnaka civarındaki günümüzde Kuzey Kıbrıs'ta Lefkoşa'ya bağlı Erdemli (Tremeşe) ve Yiğitler (Arçoz) köyleri ile 1974 Barış Harekatı öncesi çoğu Kıbrıslı Türklerden oluşurken bugün Güney Kıbrıs'ta kalan Vuda köyünün yanı sıra, bir kısmı da toplu olarak Limasol'da daha sonra Çerkez Çiftliği olarak adlandırılan bölgeye yerleştirilmişlerdir.

Kosova Çerkesleri

1856 sonrası Kırım ve Kafkasya’dan gelen göçmenlerin bir kısmı Osmanlı yetkilileri tarafından Varna üzerinden Kosova’ya sevk edilmiş, ilk etapta bu göçmenlerden 5 bin ailenin Kosova sahrasında yerleştirilmesi planlanmıştır. Rumeli Eyaleti Valisi Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa 600 göçmen ailesinin kışı geçici olarak Priştine ve Vuçıtrın kazalarında geçirmelerini sağlamıştır. Geleneksel Çerkes kaynaklarına göre Kosova sahasına gelen Çerkes sayısı toplam 12 bin (2.000 aile) kadardı. Çerkesler Kosova sahasında bir iki tanesi 100 haneli diğerleri ortalama 40–50 haneli 30 kadar köy kurmuşlardır. Kosova’daki Çerkesler 1876 Bulgar isyanının bastırılmasında ve 93 Harbi (1877–1878) sırasında takviye kuvvet olarak kullanılmıştır. Niş tarafına yerleştirilen Çerkesler Sırplar tarafından sürülünce Anadolu ve Suriye’ye gitmiş, Kosova’da meskûn olanlar da bunları takip etmiştir. 1890’ların sonunda Kosova’daki Çerkeslerin sayısı asağı yukarı 6.400’e (Avustralya istatistiklerine göre 6 bin) gerilemiştir. 1912 sonrası Çerkesler daha büyük oranda göç etmiş, 1918’den sonra da yine büyük bir göç olmuş ve sonuçta 1930’larda 50 haneye düşmüşlerdir. Çoğu Arnavutlaşan bu Çerkeslerin Balkanlar'daki son canlı kalıntısı Kosova'da Priştine'ye yakın mesafede Stanovça ve Miloşevo köylerinde yaşayan 300-400 kişilik Çerkes/Adığe topluluğudur. 1995’te Hasan Mercan'ın Prizren'de yayımlanan Kosova Türklerinin Çığ adlı dergisinde Kosova'daki bu Çerkes topluluğuyla ilgili röportajın yayımlanmasından sonra Çerkeslerin varlığı duyulmuş oldu. 1998-1999 Kosova Savaşında seslerini duyuran Abzeh boyundan Çerkesler, 1999 yılında ilk kafile olarak Adigey Cumhuriyeti ile Çerkes kuruluşlarının desteğiyle ata topraklarına getirilmiş ve onlar için Maykop'un dört kilometre yakınlarında çoğunluğu nüfusunun önemli bir kısmı Ermeni olan Rus köylerinin ortasında Mafehabl adlı yeni bir Çerkes köyü kurulmuştur. Kosovalıların Adıgey’den kısa sürede gideceklerine dair karamsar tahminlerin aksine, Adigey’e gelen yaklaşık 200 Yugoslavyalı Çerkesten sadece 30 kadarı Almanya’ya ve Türkiye’ye gitmiştir.

Irak Çerkesleri

Kuzey Kafkasya'dan sürgün edilen Çerkesler (Kuzey Kafkasyalıların toplu adı olarak) Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1864 yılından itibaren Irak'a yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu Kuzey Kafkasyalılar Çeçen, Dağıstanlı ve Adığe kökenli olup Kerkük, Diyala, Bağdat, Musul ve Felluce bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Ayrıca, Kuzey ve Güney Dağıstan'dan gelen aileler Duhok, Erbil ve Süleymaniye'ye yerleşmişlerdir. Günümüzde Irak'ta Çerkes adıyla bilinen Kuzey Kafkasyalıların % 75'ini Çeçenler oluşturmaktadır. Irak'ta en fazla tanınan 18 Çerkes aşiretinden üçü Çeçen kökenli olup diğerleri El-Lezgi, Avar, Kumuk, Tebesaran, Abzeh, Kabardey, Şapsığ, Nahşoy olarak ifade edilebilir. Irak Çerkesleri ayrı bir kimlik olarak tanınmadıkları gibi birçok haktan da mahrum durumdadırlar.

Suriye Çerkesleri

Memlûklar döneminde Mısır’ın hâkimiyeti altında bulunan Suriye’deki garnizonlarda önemli sayıda Çerkes vardı ve bunlar varlıklarını Osmanlı döneminde de sürdürmüş olsalar da, Suriye’de bugün Çerkes diasporasını oluşturanlar 19. yüzyılda, Çerkes Sürgününde buraya gelenlerin torunlarıdır. Osmanlı yönetimi birkaç amaç güderek tampon Çerkes yerleşimleri kurmuş, yerli halka kıyasla daha yüksek tarım tekniğine sahip Çerkeslerle boş toprakları değerlendirmiştir.

Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1860’lı yılların ortasında Suriye’ye yerleştirilmeleri Kuzey Kafkasya’dan doğrudan ve Balkanlar’dan olmak üzere iki aşamada gerçekleşmiştir. 1860 ortalarında Kuzey Kafkasya’dan gelen ilk gruplardan biri Suriye’nin kuzeyine, Maraş sancağına yerleştirilmiştir. Daha sonra, 1872 yılında bine yakın Çerkes, Hama ve Humus şehirleri civarına ve Havran Sancağı sınırları içindeki Golan Tepeleri’ne yerleştirilmiştir. Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan Suriye’ye göçü küçük ölçülerde de olsa 1920’li yılların başına kadar sürmüştür. Çerkesler yoğun olarak Golan Tepeleri’ne Mavera-i Ürdün’e, Hama, Humus ve Halep kentlerinin yakınlarına yerleştirilmişlerdir. Kurdukları Amman, Ceraş, Kuneytra ve Mumbuc köyleri zamanla büyüyerek kentlere dönüştür. Son grup Çerkes göçmeni II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelen ve çoğunlukla Almanlara esir düşen ve savaştan sonra Kuzey Kafkasya’ya dönmeyen Kızılordu’nun eski askerleri ile 1942’de Kuzey Kafkasya’nın Nazi Almanyası tarafından işgalinde Alman ordusuna alınan gençlerdir.

Bugün Suriye’de çoğunluğu Şam, Halep ve Humus’ta yaşayan 90 ilâ 100 bin Çerkes vardır ve bu "Çerkes" nitelemesi geniş anlamda olup Adığeler dışında ayrıca Oset, Çeçen ve Avarları da kapsar.

Ürdün Çerkesleri

Ürdün’de 120.000 kadar Çerkes bulunuyor ve bunların büyük çoğunluğu da başkent Amman’da yaşamaktadır. 1878’den başlayarak Kafkasya'dan Osmanlı Anadolusuna sürülen ve oradan da Osmanlı Ürdününe yollanan ilk Çerkesler daha çok Şapsığlardan oluşuyordu. Bu ilk gelen Çerkesler iki farklı güzergâh izlemişlerdir; deniz yoluyla gelenler Şam üzerinden, kara yoluyla gelenler ise Halep üzerinden Ürdün'e ulaşmışlardır. 1878 ve 1904 yılları arasında Çerkesler Ürdün'de beş köy kurdular: Amman (1878), Wadi al-Sir (1880), Jerash (1884), Na'ur (1901) ve al-Rusayfa (1904). Ürdün’de Çerkeslik, yönetim tarafından resmen tanınan bir siyasi/kültürel kimliktir. Monarşik yapı içerisinde faaliyet gösteren Meclis’te Çerkeslere ayrılmış üç koltuk vardır. Seçilenlerden bir tanesi Bakanlık makamına getiriliyor. 8 adet Çerkes Derneği var ve bunlardan hemen hepsi devletten maddi yardım almaktadır. Özellikle Kral Hüseyin’in oğlu Prens Ali, Çerkeslerin yönetim nezdindeki fahri temsilcisi gibi davranmaktadır. Bugün Ürdün'de Emir Hamza ve Abdülmalik Şeref olmak üzere iki tane Çerkes okulu vardır ve bunlar bütünüyle Çerkes Hayır Cemiyeti’nin yönetimindedir.

İsrail Çerkesleri

Kuzey Kafkasya'dan Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürülen ve Osmanlılar tarafından 1864 yılında Balkanlara yerleştirilen Çerkeslerden bir grup, buralardaki yerli halk­la yaşanan sorunlar yüzünden 1870 yılında ikinci defa göçe tabi tutulmuşlar ve deniz yoluyla bugün İsrail toprakları olarak bilinen bölgeye gönderilmişlerdir. Günümüzde Şapsığlardan oluşan 3500 nüfuslu belediye Kfar Kama ile Abzehlerden oluşan 850 nüfuslu Rehaniya adlı iki yerleşimde yaşarlar. Ebu Guş yerleşimindekiler ise Memlûkler dönemi Çerkeslerine dayanır. Kfar Kama'dakiler Kfar Kama Şapsığcası denen ağızları okulda öğretilmektedir.

Memlûk Çerkesleri

Mısır ve Suriye’de 267 yıl varlık gösteren Memlûk Devleti, sultanlarının eğitim aldıkları askerî okullara (tıbâk) göre, Bahrî Memlûkler ya da Türk Memlûkler (1250–1382) ve Burcî Memlûkler ya da Çerkes/Çerkez Memlûkler (1382–1517) olmak üzere iki dönem halinde ele alınır. Nil Nehrindeki bir adada bulunan tıbâkta yetiştirilen memlûkler (kölemenler) dönemi Bahrî olarak adlandırılırken Kahire’de bulunan Kalat’ul-Cebel’de eğitimini almış olan memlûkler dönemi Burcî olarak tanımlanır. Bahrîler döneminde Mısır’a getirilen memlûkler Kıpçak ülkesi ve Mâveraünnehr gibi Türk havzalarından satın alındığı için bunların çoğu Türk kökenli (özellikle de Kıpçaklar) olurken, Burcî Memlûkler Kafkasya’dan getirildiği için Çerkesler (geniş anlamda Kuzey Kafkasyalılar) ve Gürcüler gibi Müslüman değişik Kafkas halklarından olmakta idi.

Mısır Çerkesleri

Mısır’da Çerkeslerin varlığı Memlûk döneminde başlamıştır. Burcî Memlûkler ya da Çerkes/Çerkez Memlûkler (1382–1517) denen ikinci dönemde iktidara gelip yönetimde ve orduda büyük bir nüfus oluşturan Çerkeslerin (geniş anlamda Kafkasyalılar) hanedanlığı Osmanlı egemenliğine kadar sürmüştür. 1517’de Yavuz Sultan Selim Mısır’ı Osmanlı’ya bağladıktan sonra yönetimi yine bir Çerkes’e bırakmıştır. Çerkes Emirleri İstanbul’a bağlı olarak Mısır'ı 1811 yılına kadar yönetmiştir. Çerkeslerin Mısır’daki etkinliği 1811’de 500 Çerkes komutanın Kahire kalesinde tuzağa düşürülerek öldürülmesinden sonra sona ermiştir. Ülkede başlayan Memluk avı üzerine Çerkeslerin bir kısmı Suriye’ye, bir kısmı Sudan’a sığınmış, bazıları da yeni yöneticinin hizmetine girerek Mısır’da kalmıştır. Mısır Hidivliği döneminde 1830’larda, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın iktidarında Çerkeslerin devlet içinde askerî-idarî kademelerde etkisi tekrar artmıştır. 19. yüzyıldaki Çerkes Sürgününde Osmanlı toprağı Mısır’a da Çerkes yerleştirilmiştir. Fakat bu dönemde Mısır’da toplu yerleşim olmadığı için Suriye ve Ürdün’deki gibi bir Çerkes topluluğu oluşmamıştır. Çoğunlukla ordu ve devlet içinde seçkinler kesimini oluşturan Çerkesler Cemal Abdünnasır’ın darbesinden sonra hem mal varlıklarının çoğunu hem de etkinliklerini kaybetmişlerdir. Bugün Mısır’da dedelerinin Çerkes olduğunu bilen, ama artık Araplaşmış çok sayıda insan yaşamaktadır.

Sosyal yaşam

Çerkes toplumu, kendi içinde gelenek ve göreneklerinden oluşmuş habze ya da Çerkes âdetleri denen yazılı olmayan sözlü örfî hukuk kurallarıyla biçimlenir.

Geleneksel toplumsal yapı Çerkeslerde soy topluluğu (klan) ve boy-kabile yapılanması özellikleri taşır. Ortak bir atadan geldiğine inanan ve aynı soyadını taşıyan aileler tlepk (lhepk olarak da yazılır; лъэпкъ) denen soy topluluklarını yani sülaleleri oluşturur. Aynı tlepk'ten olan herkes birbirini yakın akraba sayar ve aralarında kesin evlenme yasağı uygulanır. Evlenme yasağı anne tarafından tlepk için de geçerlidir. Her tlepkin kendine ait bir damgası vardır. Macarcada olduğu gibi, Çerkesçede de sülale adı önce şahıs adı ise sonra gelir: Tevune Haçim. Sülale adlarında «... oğlu» anlamındaki takı (-ka, -ko, -kua, -kue) Doğu Çerkesçesinde -kwue, Batı Çerkesçesinde kwo biçiminde yazılır.

Çerkeslerin en önemli değerlerinden bir tanesi de saygıdır. Çerkeslerle yapılan bir mülakatta “Çerkes denilince aklınıza gelen ilk özellik nedir?” sorusuna çoğu “saygı” karşılığını vermiştir.

Sınıflar

Orta Çağ ve izleyen çağlarda derebeyi/köy beyleri (pşı пщы) ve bu beylerin birincil soyluları/lekopleş (лӀэкъолӀэш), ikincil soyluları ya da soylu kahyaları/özdenleri/verkleri (оркъ), onların toprak köleleri yani serfleri/pşıtlı (пщылӀы), beylerin koruma ve egemenliği altında yaşayan köylüler/fekotl (фэкъолӀ) ve köleler/vıneut (унэӀут) toplumun ana sınıflarını oluşturuyorlardı.

Adığelerde iki farklı toplum yapılanması görülür: aristokratik Çerkesler olarak da adlandırılan ve beyleri/kahyaları olan ve yalnızca köleleri çalışan Doğu Çerkesleri (Kabardey, Besleney) ve Batı Çerkesleri (Bjeduğ, Çemguy) ile demokratik Çerkesler olarak da adlandırılan ve beyleri olmayan ve köleleriyle birlikte kendileri de çalışan Batı Çerkesleri (Şapsığ, Hakuç, Abzeh). Çerkes Sürgününde Kafkasya'da kalanlar esas olarak ilk grup iken, Kafkasya'dan çıkıp diasporayı oluşturanlar ise ikinci gruptaki Çerkeslerdir.

Yarı feodal Adiğe toplulukları (Kabardey, Besleney, Bjeduğ, Çemguy) içinde serf ve köleler çoğunluğu oluşturur ve bunlarda köle emeği önemli bir yer tutardı. Ubıh ve Abazalar (Abazin) arasında da köle emeği ve ticareti önemliydi. Ancak Ubıhlarda soylu (bey) sınıfı yoktu, onun yerini kuaşkha denilen köle tüccarı ya da köle sahibi zengin bir köylü sınıfı almıştı. Bu tür toplumlarda bey (pşı) ya da soylu kahya (verk) sınıfından olanların çalışmaları ayıp sayılırdı. Bunlar günlerini uyumak, eğlenmek, konuk ağırlamak ve ava gitmekle geçirirlerdi. Köylü sınıfı (fekotl) kadınları da ev işleri dışında çalıştırılmazdı. Bu yüzden bu tür toplumlardaki üst sınıflar arasında yaygın bir tembellik durumu bulunuyordu. Toplumun yükünü serfler, köleler ve yoksul köylüler sırtlanmış durumdaydılar. Son dönemlerde köle (esir) ticareti Abzeh ve Ubıhların tekeline geçmiş gibiydi, Osmanlı esir tüccarları onlarla, özellikle dürüst kişiler olarak güvendikleri Ubıhlarla ticaret yapıyorlardı.

Buna karşın Karadeniz kıyısında ve dağlarda yaşayan Natuhay, Şapsığ, Hakuç ve Abzehler gibi sınıfların yeterince belirmediği Adığe topluluklarında arkaik demokratik toplum yapısı büyük ölçüde korunmuştu. Egemenlik Hase denilen halk meclisleri eliyle köylü sınıfı (fekotl) tarafından kullanılırdı. Daha çok ataerkil köleci ilişkiler söz konusuydu. Ataerkil kölecilikte köle sahibinin kendisi de dahil kadın erkek herkes ev dışında ve tarlada çalışır, köylülere hükmeden bir bey ya da soylu (kahya/оркъ) sınıfı yoktu. Köle ve serfler (toprak kölesi) bulunsa bile sayıları azdı. En çok köle Abzehler arasında bulunurdu. Bazı yazılı kaynaklara göre Ubıhların dörtte biri, Abzehlerin onda biri, Şapsığların da yirmide biri doğrudan köle (vıneut) ya da toprak kölesi (pşıtlı) idi.

Damga

Karaçaylar, Balkarlar, Tatarlar, Başkurtlar, Kazaklar, Kırgızlar ve Oğuzlar gibi Türk halklarında kullanılan damga (GökTürkçe: tamga) geleneği Tatarların komşusu Marilerde (Çirmişler) görüldüğü gibi Karaçay-Balkarların (sülale damgası: tukum tamğa) komşuları olan Çerkesler (Batı дамыгъ, Doğu тамыгъэ), Abazalar, Abhazlar, Osetler gibi Kafkas halklarında da görülür. Çerkes sülale damgaları günümüzde de bilinmekte olup her sülale/tlepk farklı damga şekline sahiptir.

Aile

Aile reisi ve bütün kararları alan babadır ve onun kararları emir niteliğindedir. Erkeğin ailedeki otoritesi yaşı ilerledikçe artar ve kabilede de etkili olmaya başlar. Çerkeslerde “ikili aile‟, yani baba ve oğlun çocukları ile birlikte yaşadığı aile yapısı büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Baba ve iki oğlun, aileleri ile birlikte oluşturdukları “üçlü aile‟, nüfusu az olan ailelerde daha fazla görülür. Öğrenim veya çalışmak için şehre gitme söz konusu olunca, kardeşlerden biri, özellikle de öğrenime önem vermeyen kardeş baba ocağında kalır. Bugün Çerkes ailelerinde evlenen kişinin baba ocağında oturması ender rastlanan bir durumdur. Bir hanede birden fazla kardeşin oturmasına sık rastlanmasına rağmen, bu kardeşler mal varlığı ve iş açısından birbirlerinden bağımsızdırlar. Ancak, bir konuk geldiğinde veya dışarıdan gelebilecek haksızlıklara karşı tek vücut olurlar.

Çocuğa anası babası değil, dedesi ninesi (ya da yakın akrabadan veya dostlardan biri) ad verir.

Kaşenlik

Kaşenlik, habze kuralları çerçevesinde, evli ya da nişanlı olmayan bekar kız ve erkeklerin arasındaki arkadaşlık ilişkisi olup bu ilişkiyi sürdüren her ikisine de kaşen adı verilir. Genç kız ve erkeğin ne kadar uzak olursa olsun akraba (aynı sülaleden/tlepkten) olmaması gerekir. Tanışma sürecinde akraba olduğunu öğrenen gençler kaşen olmamaktadır. Eskiden genç kız ve erkeğin aynı köyden olması yasaktı. Günümüzde ise hoş karşılanmamakla beraber izin verilir. Gençler birbirlerine saygılı davranmak zorundadır. Kız, genç erkekle tanışmak istemediğinde, erkek kızı rahatsız etmez. Çerkeslerin yazılı olmayan habze kurallarına uymak zorundadırlar. İki kardeş aynı anda toplantıda bulunmaz. Öncelik büyük kardeşindir. Kaşenler topluluk dışında buluşamazlar. Zehes esnasında genç erkeğin ayağa kalkması ve "toplum müsaaade ederse ..... hanıma kaşenlik teklif ediyorum" demesiyle gerçekleşmesi adettendir. Genç kız da ayağa kalkarak cevap verir eğer ortamda akrabadan bir büyüğü varsa ona vekalet verir. Genelde köyün gençlerinin misafir kızlara kaşenlik teklif etmesi adeti vardır. Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde (ceug), toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Sorumluluğu "thamate" adı verilen bir kişide olan bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle birkaç köyün gençleri bir araya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Kız ve erkeklerin karşılıklı oturduğu bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar aynı zamanda eğitim yeri de sayılmaktadır, zira kızlar ve erkekler belirli bir yaştan başlayarak bu tip toplantılarda Çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Kaşenlik, Çerkeslerde sosyal dayanışmaya, toplum bütünleşmesine katkı yaptığı gibi, toplum düzenini sağlamada çok önemli bir işlev görmektedir ve esas olarak evliliğin ilk adımıdır. Çerkeslerin çoğu kaşenlik süreci sonunda evlenmişlerdir. Her Çerkesin kaşeni vardır, fakat her kaşenlik evlilikle sonuçlanmaz. Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik Çerkeslerde ciddi ve şaka kaşenlik olmak üzere iki tipte görülür. Şaka kaşenlik (semerko) sadece bir toplantı süresince yapılır ve gençlerin her toplantıda farklı kaşeni olabildiği için bir Çerkez kızının ya da erkeğinin evleninceye kadar çok fazla kaşeni olabilmektedir. Ciddi kaşenlik ise evliliğe yöneliktir ve başka toplantılarda da devam eder. Tam olarak karşılamasa da, günümüzde en yakın biçimde flört kavramıyla ifade edildiği de olur. Fakat flört ya da sevgili gibi yorumlanması yanlıştır. Zira, flörtte iki cins de üçüncü bir kişi olmadan başbaşa vakit geçirirken, kaşenler kesinlikle bir arada yalnız kalamazlar. Düğün de dâhil herhangi bir toplulukta, birbirini beğenip kaşen olan bir gençle bir kızın o topluluğu terk ederek bir odaya çekilmeleri veya birlikte dışarı çıkmaları doğru karşılanmaz. Bunu gizli yapsalar bile, terk ettikleri topluluğu hafife almak, geleneklere karşı çıkmak ve özellikle kızın ailesine hakaret kabul edilir. Eğlenceli bir toplantıda ve daha çok da düğünlerde kaşen olunur. Kaşenler söyleyecekleri her şeyi birbirine yine toplum içerisinde söyler. Baş başa sohbet yoktur. Kullanılan kelimeler, birbirlerini ve beraberlerindeki insanları rahatsız etmeyecek şekilde özenle seçilir. Kısaca sohbet karşılıklı iltifatlar şeklinde geçebilir. Kaşen olanlar bu düşünceyi daha da olgunlaştırıp evlilik ile de sonlandırabilir. Kaşenlik ile görücü usulü evlilik arasında da benzerlik bulunmaz; zira, kaşenlikte gençler tanışır, birbirlerini beğenir ve severlerse evlenirler, ailelerin etkisi yoktur. Görücü usulü evlilikte ise aileler devreye girer ve daha önce birbirlerini tanımayan gençler evlendirilir. Kaşenlik; her Çerkes gencinde (kız-erkek) en tatlı anıları bırakan ve hayatının her döneminde, eşine bile eski kaşenini söylemekte sakınca göremeyeceği bir olaydır. Yapılan bir araştırmada küreselleşme ile beraber kaşenlik kavramının azaldığı ve kaşenlik geleneğinde bozulmalar olduğu tespit edilmiştir. Toplumsal değişmelerin yaşandığı günümüzde kaşenlik devamlılığını azalarak da olsa sürdürmektedir.

Kişiler evlenmeye karar verirlerse bu sefer bunu kendi aralarında akitleşirler. Bu durumda da euç denilen bir hediye verilir. Euç söz karşılığı verilen maddi bir hediyedir. Söz verdi anlamına gelir. Kaşenlik neticesinde evlenmeyi kabul etti demektir. Bu hediyeyi erkek bayandan ister. Bayan da kendi inisiyatifinde bir hediye verir. Bu hediye bir boyun bağı, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karşılığında kıza bir yüzük vermektedir. Bu karşılıklı hediyeleşme durumu sadece kız ve erkek arasında olmaz. Kızın ve erkeğin yanında arkadaşlarından veya akrabalarından birkaç kişi bulunmak durumundadır. Söz verme ve hediyeleşme hadisesi onların nezaretinde olmaktadır. Evlenmek amacıyla kaşen olan ve bunu akit altına alan genç kız ve erkekler bu durumda toplumdan ayrı bir yerde yalnız başlarına konuşamazlar. Onların yanlarında mutlaka arkadaşları da olmak durumundadır. Toplumun dışında ve toplumdan habersiz bir yerde konuşmaları yasaktır. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder. Kaşenlik sonucunda yapılan evliliklerde boşanmanın yok denecek kadar az yaşandığı tespit edilmiştir. Bu durumun nedeni evlenen kişilerin birbirlerini tanıdıktan sonra evlenmeleri olarak tespit edilmiştir. Bir başka nedeni ise Çerkeslerde boşanmanın ayıp olması ve yadırganmasıdır.

Evlilik

Çerkeslerde erken yaşta evlilik görülmez ve geç evlenmeleriyle dikkati çekerler. Türkiye'de genelde Lazlardan, Türklerden ya da Kürtlerden daha geç evlenirler. Bir Çerkes atasözü «köpek niteliklerini üç yaşında, at dokuz yaşında, erkek otuz yaşında gösterir» der. Evlenme yaşı erkek için 25 – 35 arasıdır; zira aile sorumluluğunun bilineceği yaş olarak o yaşlar görülür. Büyük kardeş evlenmeden küçük kardeş evlenemez. Kafkasya'da sürgün öncesi güçlü sınıf ayrımı görülürken, sürgün sonrası toplumdaki sınıf farklılığının kopuk olmasına karşın yine de Türkiye'de yakın zamana kadar Çerkesler arasında soylu sınıftan birinin köle sınıfından biriyle evlenmemesi şeklindeki kuralların geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Bunun yanında Çerkes olmayanlardan kız alıp vermemek şeklinde sürdürülen bir tavır gelenek ve göreneklerin daha az değişime uğramasında etkili olmuştur. Çerkeslerde iç güveyi uygulaması hemen hemen görülmez. Daha çok, genç yaşta dul kalmış çocuklu ve yalnız kadınlar, çok yoksul ya da azatlı köle erkekleri evlerine kabul etmiş ve evlenmişlerdir. Bu tür evlilik yapan erkeğe tlekhehaj denir. Kızlar evlenene kadar baba ya da erkek kardeşlerinin evinde yaşarlar. Kadının evindeki yaşamı çok rahattır; genç kızların baba evinde büyük özgürlüğe sahip olmalarına karşın evlendikten sonra bu rahatlıkları ortadan kalkar. Kız iken rahat olan Çerkeslerin gelin olduktan sonra sıkıntıya girmeleri bir Çerkes atasözünde "Çerkesin kızı Türkün gelini/Çerkese kız Türke gelin olacaksın" biçiminde dile getirilir. Yaşlıların bulunduğu büyük ailelerde gelin yemek yemez, konuşmaz, oturmaz ve çekingen davranır. Kardeşler evlendikten sonra ayrı ev kursalar bile, büyük ev ya da ana ev dedikleri baba evi ile ilişkilerini koparmazlar.

Çerkeslerde kız kaçırma yaygın bir gelenektir. Fakat zor kullanılmaz, kızın rızası olmadan kaçırılmaz. Kızı erkeğin arkadaşları kaçırır ve bir aileye teslime eder ve o aile kız evi rolünü yüklenir.

Zehes

Zehes (зэхэс), uzun kış gecelerini hoşça geçirmek, misafiri hoş tutmak gibi gerekçelerle bir araya gelen gençlerin, habze kuralları çerçevesinde kendilerinden daha olgun bir büyüğün (thamade) nezaretinde düzenlediği sohbet ve eğlence meclisleridir. Düğünler gibi zehesler de bir çeşit okul işlevini görürler. Gençlerin tanışmaları için en uygun ortam olup ayrıca kaşenlerin seçildiği mekanlardır. Zeheslerdeki en gözde oyun el vurma (eguav Ӏэгуау) oyunudur.

Thamate / Thamade

Thamate ya da Thamade (Batı тхьамат, тхьэматэ, Doğu тхьэмадэ), toplum düzeninin doğal temsilcileri olup eğlenceyi (zehes), düğünü (gegu, cegu), toplantıyı, herhangi bir elçi grubunu temsil eden ve yöneten, başkanı olan erkek kişidir. Kadınlardan thamate seçilmez. Toplantıda olan ve olacak olan bütün olayların sorumlusu ve hakimi olan thamateler cemiyet içerisinde hiçbir şekilde düzensizlik ya da kargaşa çıkmasına müsaade etmez, kurallara aykırı hareket eden kişileri uyarır. Toplantıyı yönetebilecek kabiliyete ve bilgiye sahip olan, habze denen Çerkes adetini çok iyi bilen kişiler arasından cemiyetteki fertler tarafından seçilir. Thamate seçiminde yaş (nexhıjj thamade: yaşlı thamade) çok önemli olmakla beraber yöneticilik kabiliyeti yüksek, toplum içinde belli bir ağırlığı olan ya da savaşlarda kahramanlık göstererek öne çıkmış, doğal bir saygınlık kazanmış hatta asalet sahibi soylu gençler tercih edilebilir. Thamate ile topluluk arasında iletişimi sağlayan ve onun tarafından alınan bütün kararları topluluğa, topluluğun isteklerini de thamateye bildiren, sayıları (1-3) cemiyetin büyüklüğü ile orantılı olan yaverlerine/ulaklarına pşeriha/pşerah/pşşaf’e denir ve bunlar daha çok toplumdaki sorunlara hakim yetenekli küçük yaşta olanlar arasından seçilir.

Atçılık

Çerkeslerde gelişmiş bir atçılık kültürü görülür. At Çerkesler için değerli bir binit aracı idi. Çerkesler atı yalnızca binmek için yetiştirirler ve ancak aygırlara ve iğdiş edilmiş atlara (alaşe алащэ, şıhu шыхъу) binerlerdi. Atı iğdiş eden kişilere şıseç’ (шысэкӀ) denir. Kısraklar (şıbz шыбз) sadece üreme amacıyla tutulurdu. En varlıklı ve nüfuzlu at yetiştirici olan Çerkes beylerinin (pşı) sürüleri hiçbir zaman 150-200 kısrağı geçmezdi. Eskiden bey ailelerinin kendi adlarıyla anılan at ırkları vardı. En ünlü Çerkes atı ırkları Karaçay-Çerkesya'daki Zelençuk vadilerinde Şoloh (щолэхъу) ve Adigey'deki Beçkan (бэчкъан) idi. Bunlardan başka Zelençuk vadilerinde Alheskir (алъэскир), Hağundoko (хьэгъундокъуэ), Hatohşoko (хьэтэхъушокъуэ) ırkları ile Yeceruakay'da Yivuan (иуан) ırkı atlar biliniyordu. Diğer Çerkes cins at ırkları arasında Abuk (абыку), Açetır (ачэтыр), Ağan ya da Yeğan (агъэн, егъэн), Huara (хуарэ), Jaje (жажэ), Jeraştı (жэращты), Juhar (жухьэр), Kaban (къэбан), Kokşavul (куэкушаул), Kundeyt (къундет), Kuratı (къураты), Şeceroko (шэджэрокъуэ), Trama (трамэ), Yeseney (есэней) sayılabilir. Yüz yıldan fazla süren yıkıcı Rus-Kafkas Savaşı ve sürgün Çerkes at cinslerinin çoğunun yok olmasına yol açmıştır. 20-30 Çerkes atı ırkından bugün sadece Şağdiy (шагъдий) kalmış olup dünya atçılık literatüründe "Kabardin" olarak bilinir ve en iyi dağ atlarından biri kabul edilir. Çerkes eyerinin ön ve arkası iki çıkmalıdır ve bu yönüyle Asya ve Avrupa eğerlerinden farklıdır.

Uzunyayla atları 1864 yılında Kafkasya’dan Anadolu’ya gelen Kabardey Çerkeslerinin beraberinde getirdikleri atların yetiştirilmesi ile ortaya çıkmış bir at ırkıdır. At ırkları arasında önemli bir yer tutan bu atlar ismini yetiştirildikleri İç Anadolu Bölgesi'nin Uzunyayla yöresinden almışlardır. Baş uzunluğu Malakan atı hariç Anadolu atlarının hepsinden uzun olduğu gibi, Türkiye atları içinde kulak uzunluğunun baş uzunluğuna oranı en küçük olanıdır.

Çerkes at kültürünü habze şekillendirir. Bir kadının veya yaşlının önünden atla geçmek büyük ayıptır. Atlı 30-40 metre kala atından iner, karşılaştığı kişi yürüyorsa saygılı bir şekilde durur ve sağ taraftan geçmesini bekler. Karşılaştığı kişi duruyorsa, atının dizginlerinden tutarak saygılı şekilde yanından geçmesi gerekir. Bir kadınla veya büyükle atın üzerinde oturarak konuşmak ayıptır.

Rus-Çerkes Savaşı sırasında Çerkesler için en büyük prestij, akınlarla Rus askerlerinin bulunduğu yerleri basıp, oradan onların düşmanın atlarını almaktır; bu baskınlarda elde edilen ve getirilen atlardan dolayı, zamanla evlenmek isteyen delikanlıların Rus birliklerine baskın yapıp at getirmesi istenmiştir. Bu sebeple «at hırsızı» deyimi onlar için pejoratif değil, gururlu bir sıfattır. At çalmak yiğitlik sayılır. Çerkesler at çalmayı (тыгъон, тыгъун) asla hırsızlıktan (тыгъоныр, тыгъугъэр) saymadılar ve at çalıp getirmeyen delikanlıya da kız vermediler. Abhazlarda da at çalıp getirmeyen delikanlıya kız vermezlerdi. Çerkeslerde başlık, Kafkasya'da evlenecek gencin sınırı aşıp Ruslardan bir at çalıp getirmesi ve atı kızın dayısı, amcası ya da oğullarından birine vermesi ve böylece yiğitliğini ispat etmesi şekli ile başlamıştır. Evliya Çelebi 1660’lı yıllarda Çerkes diyarında hırsızlık etmeyenlere, “yiğit değildir” diye kız verilmediğini, bu yüzden, Çerkesistan’da hırsızlığın bir sosyal gerçeklik olduğunu belirtmiştir. Çerkesler için kullanılan at hırsızı nitelemesine Türk edebiyatında rastlanmaktadır:

  • Kemal Tahir (Dutlar Yetişmedi): Seslenin bana şurdan bizim at hırsızı Çerkez oğlunu...; (Göl İnsanları): Çerkez olur da çalmasını bilmez mi? Çerkezler toptan at hırsızı olurlar, at da çalmadın mı sen?; (Damağası 1977): Dedimdi ben ama... At hırsızı Çerkez Memdali alçağının dostluğu buraya kadar...
  • Reşat Nuri Güntekin (Değirmen): Sarıpınar'ın dağ köylerinden birinde Çerkez Murat diye bir at hırsızı yaşardı.
  • Mustafa Necati Sepetçioğlu (Cevahir ile Sadık Çavuşun Buğday Kamyonu): Sen diyordun daha dün a be emmi; Çerkezlerden çıksa çıksa at hırsızı çıkar diyen sendin bre.
  • Aziz Nesin. Oturdu yol ağzındaki Ulupınar yalağının taşına, derin düşüncelere daldı. “Düşmanlarımız, evet, evet düşmanlarımız Çerkes'in adını at hırsızına çıkarmışlar. Çerkes'in at çaldığı yalan, tövbe yalan... Çerkes at çalmaz da, ya atını çaldırır mı? Vay başıma!... Hangi kahpe dölü çaldı atımı... At değil küheylan... Akıtma'sına kurban olduğum... Tek ayağı sekili yanık al atım!... Çerkes Apti atını çaldırmış, derler de tefe-kor çalarlar. Ulan Çerkes kısmı atını çaldırır mı hey eşek Apti, hey Avanak Apti... Ulan, sen Çerkeslerin de adını batırdın. Nedir başıma gelen!... Ulan, at çalar diye yalan yere Çerkes'in adını çıkarmışlar, düşmanın gözü kör olsun... Şimdi de bu Çerkesler bir ata sahip olamıyor diye-kabilemizi rezil ettik...” Çerkes Apti ağlayacak gibi oldu, başını iki avucumun arasına almış, dirseklerini dizlerine dayamış acı acı düşünüyordu.; (İt kuyruğu 1953): Dedesi dersen, Çerkez eşrafından at hırsızı.

Kültür

Giyim Kuşam

Geleneksel kadın kıyafetleri çok çeşitli ve süslü olup bölgeye, kabileye, aileye ve sınıfa göre değişir. Ergenliğe adım atışından itibaren evlenene kadar kadınların giydiği korse/sutyen ya da şohtan keçi ya da kuzu derisinden işlenmiş sahtiyan denen ince ve yumuşak deriden yapılır ve bunlar biçim, malzeme, kullanım amacı, işlev ve yapılış biçimi yönünden Avrupa korselerinden ayrılır. Bey ve soylu kızları için kırmızı sahtiyan, özgür aileler için de kahverengi sahtiyandan dikilirdi. Şohtanlar gece gündüz giyilir ve yatarken ağaç ya da boynuzdan yapılma küçük çubukları çıkarılıp sabah kalkarken yerlerine takılırdı. Bu şohtan çubukları önden iki adet, arkadan ise sırt kemiklerine denk gelecek şekilde bir adet olurdu. Evlenip başka bir aileye giden kadınlar şohtanlarını çıkarıp birine verirlerdi, zira Çerkeslerde evli ya da dul kadınlar şohtan takmazlar. Patiska bezden dikilen içlik/fanila boyun kısmı alınmış, kolsuz ve diz üstüne uzanacak boyda olan bir iç giysisidir. İçliğin üstüne giyilen entari kolları uzun ve uçları bolca olup ipek, atlas, saten ve basma kumaştan dikilir ve en çok işlemeli ipek ve atlas kumaşlar seçilir ve kaftanla aynı renkte olmasına özen gösterilirdi. Entari üzerine giyilen ince belli ve vücudu saran manto uzun kollu ve kol uçları bölünmüş ve açılır olup düğme ve düğme ilikleri bulunurdu. Mantonun etekleri pileli ve serbest/dalgalanır, boyun yakası dik olup gümüş düğmelerle iliklenirdi. Manto üstüne boynu yakasız kaftan bel hizasında düğme ve iliklerle düğümlenirdi. Kaftanın kolu kısa olup dirseğe kadar erişmez, kollara yassı kaşık biçimli uzun bir kol eki eklenirdi. Kaftanın ense bölümü ve ön kısmı, eteğin açıldığı bölümler, kaftanın uç ve kol eki kısımlarının üzerleri işlemelidir. Kol eki ile kollarında da altın işlemeli yumuşak süsler bulunurdu. Kaftan üzerinde gümüş düğmelere uygun düşecek bir gümüş kemer bulunur, gümüş omuzluk/apolet takılırdı. Kaftanın ön kısmındaki gümüş çiviler bazen büyük olurdu. Gümüş kemer üzerindeki kösteğe/kancaya bağlı dörtgen, üçgen ya da silindir biçimli bir gümüş çanta da bulunurdu. Kadın şapkaları değişik tiplerde olur. Bayramlık elbiseler daha çok ipek ve kadifeden yapılırdı. Kadın kıyafetlerinde geleneksel renkler olarak nadiren görülen mavi, yeşil ya da parlak tonlar yerine daha çok beyaz, kırmızı, siyah ve kahverengi görülür.

Geleneksel erkek kıyafetleri esas olarak geniş kollu çuha kaftan, gömlek, pantolon, ayakkabı ve kalpaktan oluşur. Kaftan üzerine bele takılı kama ve kılıç bulunurdu. Savaşçılar savaşırken ayakbağı olmaması için kısa kollu kaftan giyerlerdi. Sosyal sınıfına bağlı olarak erkek giyiminde renkler değişkenlik gösterir. Beyaz renk beyler tarafından kullanılırken, soylular kırmızı rengi, köylüler ise gri, kahverengi ve siyah rengi seçerlerdi.

Müzik

Çalgı

Adığelerin çok değer verdiği ve hepsinin de çok severek dinlediği müzik aletleri Kamıl, Şıç’epşıne ve Pheç’iç'tir.

  • Üflemeli çalgılar
    • Kamıl ya da Çerkes flütü veya kavalı (къамыл): çalan kişiye kavalcı/flütçü denir ve esas olarak, aynı adla anılan göl kamışı (Schoenoplectus lacustris, Scirpus lacustris) bitkisinin saplarından yapılırken, daha sonraları odundan ve metalden yapılıp, gümüş gibi değerli madenlerle de süslenmeye başlanmıştır. Karaçay kökenli Türkolog Ufuk Tavkul'a göre Çerkesçedeki kamıl kelimesi Ogur grubundan Ön Bulgarların dili olan Kuban Bulgar Türkçesinde “kamış” anlamına gelen “kamıl” kelimesinden (LiR Türkçesi: kamıl ŞaZ Türkçesi kamış) geçmiştir. Kamıl, Çerkeslerin en eski enstrümanı olup toplayıcılık döneminden sonra gelen çobanlık döneminin ileri zamanlarında Adığe müzik yaşamına girmiştir. Geçmişte Adığe düğün eğlentilerindeki ana çalgılarından olan kamıl, 19. yüzyıldan sonra Pşıne adı verilen mızıka/akodeonun Çerkes yaşamına girmesinden sonra artık kullanılmamaktadır.
    • Bjamiy: Öküz boynuzundan yapılan bu aletin bir tarafı beyaz, bir tarafı siyah renktedir.
  • Vurmalı çalgılar
    • Phaç’ıç: kürek biçiminde, incir ağacından yapılmış biri dar, yuvarlak bir sapla biten on iki plakadan oluşur. Bu plakalar sapın iki tarafına açılmış deliklerden geçirilen deri bir sicimle birbirine bağlanır. Bu alet, çalınırken sapından tutulur ve elin sert veya yumuşak hareketleriyle ritmik vuruşlar yapılır, oyunlara eşlik etmek için çalınır. Bugün hâlen düğünlerde kullanılmakta olan ayaklı bir tahtaya, daha küçük sopalarla vurularak ritim elde etmeye yarayan sistemden uyarlanarak elde edilmiş bir alettir.
    • Fiotırp ya da Çerkes davulu: bükülerek birleştirilmiş tahta bir kasnağın (genelde kırmızı renktedir) üzerine keçi derisi geçirilerek yapılır. Abhazcada adaul («davul») adı kullanılır.
  • Telli çalgılar
    • Şıç’epşıne ya da Çerkes kemanesi (Batı шыкӀэпщын, пхъэпщын, Kabardeyce шыкӀэпшынэ, Besleneyce шыкӀэпчынэ): Adı «at kuyruğu pşıne» (шы «at», кIэ «kuyruk», пшин(э) «çalgı») anlamındadır. En eski hali ile iki, günümüzde dört telli olarak üretilen ve kullanılan yaylı bir çalgıdır.
    • Pşınetark’u: ıhlamur ağacından yapılan 12-18 telli köşeli bir arptır.
    • Phuante pşıne: üzerinde yedi adet tel bulunan dört köşeli bir kutu şeklinde bir alettir.
    • Apepşıne/Epepşıne ya da Çerkes sazı: alttan kesik armut biçimindeki gövdesi ince uzun bir sap şeklinde devam ederek helezon bir kıvrımla sona eren, üzerinde at kılından dört tel bulunan bir sazdır. Oturarak çalınan bu çalgı, boynu yukarı gelecek şekilde tutulur ve gövde sağ bacağa dayanır.
  • Tuşlu çalgılar
    • Pşıne ya da Çerkes mızıkası (пщын, пшынэ): Çerkesçede esas olarak «çalgı» anlamındadır ve günümüzün akordeonuna benzer olup, onun temelini oluşturan, klavye sistemli akordeondan farklı olarak, tuşlu bir alettir. Diğer otantik çalgılardan çok sonraları Çerkes müziğine katılmış olmakla birlikte, bugün Çerkes halk müziğinde mızıkanın yanı sıra akordeon ve garmon da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Şarkı

Şarkılar (vered/орэд) konularına göre şöyle ayrılır: kahramanlık, tarihî, dinî, hissî, ağıt, saban sürme, hasat, düğün, dans ve diğerleri. Çerkes halk şarkıları temelde insan sesiyle şekillenir ve ezgiye çok seslilik hâkimdir. Çerkeslerde halk yaşamının sözlü efsaneler yoluyla sonraki kuşaklara aktarılmasında köy köy, meclis meclis dolaşan geguak’o/ceguak’o adındaki çok sesli koro ile birlikte yaylı ve telli çalgılar kullanan profesyonel müzik topluluklarının katkısı çok büyük olmuştur.

Dans

Türkiye Çerkeslerinde esas olarak dört ana dans görülür: wuic, kafe, tleperıfe ve şeşen. Çerkes diasporasının toplu halde yaşadığı Türkiye, Suriye ve Ürdün'de orijinal adını korumuş, ama tarihi vatan olan Kafkasya'da tamamen unutulmuş (ya da bilinmeyen) danslar vardır: şeşen dansı en yaygın hızlı dans, kaşo bğunc yan dans, kaşo phenc ters dans, şıreç kaşo üç kişilik dans ...

  • Wuic (удж): yavaş danstır ve çeşitleri (нысашаудж, турыту удж, удж хеш, удж пух, удж хурай) bulunur. Kafkasya'da нэхущ удж, щыблэ удж türleri bulunur.
  • Kafe (къафэ): orta danstır ve çeşitleri (кафа чех, кафа куанша, кафак) bulunur.
  • Tleperıfe ya da Leperuj (Doğu лъэпэрыфэ Batı лъэпэрышъо, лъэпэрисэ): parmak uçlarında hızlı danstır ve daha çok Abzah, Şapsığ ile Ubıh ve Abazalar (Rusların Abhaz ve Abazin olarak ayırdıkları halka Türkiye'de ayırt edilmeksizin Abaza denir) arasında yaygındır.
  • Şeşen (шешен, шыжэн) ya da mezdegu (мэздэгу Kuzey Osetya Kabartey bölgesi «Mozdok»): hızlı danstır ve lezginka (ya da Türkiye'de bilinen adıyla: Şeyh Şamil) dansına benzer. Türkiye Çerkesleri arasındaki en popüler beş danstan biri olup oldukça yaygındır. Türkiye'de şeşen dansının en çok popüler olduğu yerler, çoğunlukla Kabardeylerin (Hajret ya da Kuban Kabardeyleri) yoğun olarak bulundukları yörelerdir. Adının farklı etimoloji denemeleri bulunsa da en yaygın ve kabul göreni Şeşen adının Çerkeslerin Çeçenlere verdiği addan geldiği yönündedir. Kafkasya'da bilinmeyen bu dans yalnızca diasporada yapılmaktadır ve diaspora Adığeleri yakın temasta oldukları Çeçenlerle aynı ad (Çerkes) altında buluşurlar. Dans bir kız ve erkek tarafından değişik melodiler eşliğinde icra edilir. Esas olarak Çeçen ve Adığe danslarında görülen hareketlerin bir karışımıdır. Bir başka deyişle Adığelerin yaptığı Şeşen dansı Çeçenlerin (özellikle de Dağlı Çeçenler: Binoy ve Şatoy Çeçenlerinin) yaptığı Şeyh Şamil dansının Çerkesleştirilmiş taklitidir. Erkeklerin hareketleri oldukça keskin ve coşkulu olup el ve ayak pozisyonları, erkeğin Çeçen dans tipini icra etiğine kuşku bırakmayacak biçimdedir ve kızın ise ahenk ve azametle yaptığı dans hareketleri Adığe kültürüne özgü dans adımlarına uygundur. Adığelere ait olmayan farklı özellik ise sadece eller olup biri baş üzerine kaldırılır. Çeçenlerin etnik algılaması açısından Adığelerin Çeçen dansında, Çeçen özellikleri daha çok dansın genel duygusal yapısında ve erkeklerde gövdenin belden yukarı kısmının hareketlerinde, özellikle de ellerin esnekliğinde belirgindir. Çerkesler somut bir Çeçen dansını değil, öteki kültürden olanların öncelikle dikkatini çeken sert hareketler, el parmaklarının birbirinden aralı olması, omuzların sırayla yukarı kaldırılması vb. özellikleri, yani bir Çeçen 'dans tipini' taklit ederler. Şeşen dansında gövdenin üst kısmının hareketleri, tek anlamda Çeçen tarzındadır ama ayakların pozisyonu ve hareketleri açıkça Çerkes (Adığe) tarzındadır. Dansın kompozisyon yapısında da Çerkes ruhu daha fazladır, çünkü geleneksel Çeçen kültüründe çifti yöneten sadece erkektir ve dansı bitirme inisiyatifi de ona aittir. Üstelik Çeçenlerde bir dans sırasında çiftteki dansçılar kesinlikle değişmezler.

Mutfak

Yemek

Çerkes yemekleri (шхынхэр) daha çok et ve süt ürünlerine dayanır, sebzeye itibar etmezler. Çerkesler ekmeği (хьэлыгъу haluğ ekmek) az kullanırlar. Çerkesleri/Adığeleri tanıtan yemekler şıpsı-p’aste (щыпс-пӀастэ; soslu et suyu ve kaçamak) ile şelame-halıjo’dur (щэлэмэ-хьалыжъо; yağda kızartılmış ve içi peynirle doldurulmuş ince börek). Adiğelerin geleneksel yemekleri et, tahıl ve süt yemeklerinden oluşur. Çerkeslerde yemeğe başlamadan, sofra büyüğünün bir konuşma (dua) yapması adettir.

Tahıl yemekleri (лэжьыгъэхэкӀ шхынхэр): Çerkes tavuğu ya da şipsi (şıpsı щыпс): çoğu cevizden bulamayanlar yağda kavrulmuş undan ve bazıları da süt ilave ederek yaparlar. Şipsi daima pasta ile yenir. Pasta yemeğin “ekmek” olarak adlandırılabilecek kısmı iken, şıpsi da soslu kısımdır. Dövülmüş dana etinden yapılma şıps Bjeduğlar, kaymakla donatılmış beyaz renkli tavuk şıpsı Kabardeyler, içine dövülmüş çeviz katılan şıps Şapsığlar, sütlü hindi ile et suyu karışımı şıps Türkiye’deki Abzehler, içine dana ya da koyun eti doğranmış lıts’uk’u şıps Çemguylar arasında yaygındır. Çerkes pastası ya da pasta: akdarı, mısır ya da buğday unundan pişirilen ve ekmek yerine kullanılan lâpa. Türk mutfağındaki kaçamak gibidir. Pasta kelimesi Latince kökenli olup hamur demektir. Mamrıse: bir tür Çerkes kaçamağıdır. Pasta gibidir. Arap ülkelerinde yaşayan bazı Adiğeler pirinç kaçamağı yaparlar. Çerkes böreği ya da haluj: üçgen şeklinde yağda kızartılmış peynirli puf böreğidir. Kaynamış sütle, sıcak/ılık sütle, peynir suyu ile ya da sadece sıcak suyla yoğrulan una ufalanmış peynir konmuş biçimini K’emguylar, kızartılmış ve dövülmüş biber konmuşunu Bjeduğlar, doğranmış taze soğan ve maydanoz konmuşunu da Türkiye’deki bazı Adiğeler yaparlar. Thurıje halıjo, tavada tereyağı içinde kızartılmış börek. Tebe halıjo ya da goşe halıjo, tava içinde közde pişirilmiş börek. Haku halıjo (хьаку хьалыжъо), fırında pişirilmiş bir börek çeşidi. Halıjojıye, suda pişirilmiş peynirli börek; suda pişirilmiş börek. Çerkes mantısı (Batı psıhaluj «su haluju»; Doğu psıhalıwe псы хьэлыуэ): yarımay şeklinde hazırlanan mantı türüdür. Metaz, buğday unundan içine peynir konan ve suda pişirilen küçük ama kalınca börek. Şapsığlar buna “psıjo halıjo” derler. Şapsığ metaz’ı, içine peynir, dövülmüş soslu ceviz, vs konur, portakal iriliğinde mısır unundan hazırlanır ve suda pişirilir. Guıvbat, börek çeşidi, buğday unu, süt ve yağ ile birlikte yoğurulur, içine peynir konur ve ekmek fırınında pişirilir. Çerkes simidi ya da halvane, halguane. Seku: Düzce’de, özellikle de Haç’emzıy köyü K’emguyları tarafından yapılan bir darı yemeğidir. Hatık darı, mısır veya buğday unundan kaynar süt ile yoğrulmuş (çörek büyüklüğünden yumruk büyüklüğüne kadar) ufak parçacıkların fırında pişirilmesi ile yapılan bir tür çörek. Yoğrulduğu unun yapıldığı tahılın adına bağlı çeşitleri bulunur: mısır hatığı.

Et yemekleri (лыхэкӀ шхынхэр): et, Çerkes mutfağında geniş bir yer tutar. Eskiçağlarda Adığeler büyükbaş hayvanlar, küçükbaş hayvanlar ve domuz beslerlerdi. En çok tutulan etler koyun (özellikle de kuzu) etidir. Kümes hayvanları arasında, en çok tavuk ve hindi eti tercih edilirdi. Sucuk: dövülüp doğranmış et bağırsağa doldurulur, fırında ya da bacalara asılarak kurutulur. Corme: temizlenen işkembe, bağırsak ve süt birlikte karıştırılır, ince bağırsaklara doldurulup bağlanır ve ocaklarda kurutulur. Yeneceği zaman tavada pişirilir. Thamç’eğunıb: karaciğer süt içine doğranır, içine bir miktar kemiksiz et konur, kalın ya da ince bağırsaklara doldurulur ve suda pişirilir. Lepsı: haşlanmış taze et suyu yemeği.

Süt yemekleri (гъэщхэкӀ шхынхэр): Adiğe yiyecekleri içinde üçüncü sırayı oluşturur. Süt değişik biçimlerde üretilerek değerlendirilir: krema, kaymak, taze tereyağı, kaynatılmış tereyağı, yoğurt, peynir. Süt katılan değişik yiyecek ve katıklar olarak, süt, Kalmuk çayına katıldığı gibi, pirinç ve akdarı çorbası/fıgu hanthups, hagulıjo, mısır çorbası/natrıfıps ve cençıps/fasulye yemeği içine de katılır. Seku, sütlaç/şedes, pirinç lapası/pıncğapts'e ve fabe, su katılmadan sırf sütle yapılır. Hamur suyu ve hamur kabartması da sütle gerçekleştirilir. Süt ile halıjuap'e, şelame, mık'umıpş ve zetépşşıç' yoğurulur, mecac ve hatık kaynar süt ile yapılır. Şep'aste/sütlü kaçamak farklı bir yiyecek olup, bazen kaynamış sütlü kaçamak/şejo şep'aste yapılır. Peynir türleri arasında sepet peyniri/metekuaye ve şirdenli peynir/tletekuaye sayılsa da Türkiye'de adı çok duyulanı Çerkes peyniri (Adiğe kueyey) denendir. Sofradan eksik edilmeyen yoğurt, özellikle öğle yemeğinde sıcak kaçamak ve etli yemeklerin üzerine tüketilir. Yoğurt yemeklerde de kullanılır. Yumurta çılbırı, suda pişirilmiş ya da karıştırılıp tavada kızartılmış olan yumurta doğranıp yoğurdun üzerine konur ve karıştırılır. Cençtur, yoğurt ve kremaya pişmiş fasulye katılır. Kabtur, pişmiş kabak yoğurt-krema karışımına doğranır. Kundısıv, sütlü içeceklerden olup acılaşmış, turşu tadını almış peynir suyu kaynatılarak içine ekşimemiş süt konarak tüketilir.

İçecekler (шъонхэр): Alkollü içkiler arasında yer alan şarap tüketilen içeceklerin başında gelir ve konuk ve düğün/şölen sofralarından eksik olmazdı. Sofraya konan şarabı konuklar tek kâseden sırayla içerlerdi. Darı, mısır ve baldan yapılan baksime (ya da maksime) az alköllü bir içecektir, alkolsüz olarak da boza yaygın şekilde imal edilir. Kabardeyler arasında içilen ve baskımeye benzeyen fakat ondan daha sert olan, darı ya da mısır unundan yapılan meremjıy. Çay Türkiye'de bugün herkesçe yapılan biçimde olsa da, Kafkasya'da geleneksel olarak Kafkas ormangülü (Rhododendron caucasicum) adı verilen bir ormangülü türünden yapılırdı. Kalmuklardan alınıp bütün Kuzey Kafkasya kültürüne aktarılan ve benimsenen Kalmuk çayı Adığe kahvaltılarının vazgeçilmezi olmuştur. Kalmuk çayı esasen Tibet'e kadar uzanan Orta Asya halklarınca yaygın tüketilen sütlü ve terayağlı bir çaydır. Besleneyler kuşburnu dalının uç sürgünü, Hatkoylar ve diğerleri labada (şş’orey/kuzu kulağı шӀорэй ya da lebevıts/efelik, Çemguylar vılevıts derler) türlerinin tohumunu ya da dadıv denen bir bitki türünü kaynatarak suyunu süzerler ve içine süt, tereyağı ve tuz ile karabiber koyarak kabardıktan sonra kahvaltıda tüketirler.

Öğün

Aile içi sofra, pek çok kültürde olduğu gibi Çerkeslerde de kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği olmak üzere 3 ana öğün olarak kurulur.

Sabah kalvaltısında geleneksel olarak, Kalmuk çayı ve kaymak; ilkbahar sonu ile yazın taze peynir, sonbaharda isli peynir, kışın ve ilkbaharda kuru peynir, taze kaymak ve yeni dövülmüş tereyağı sofrada yer alırdı. Kalmuk çayına eşlik eden tahıl ürünleri arasında yağda kızartılmış ince börek olan sıcak şelame/şeleme fabe, yağda kızartılmış sade börek olan thurıje haluj, fırınlanmış pide olan haku haluj, sütle yoğurulmuş ama kabartılmamış buğday hamuru içine peynir konup fırınlanan guvıvbat, kabartılmamış/mayasız ekmek, kabartılmış/mayalanmış ekmek, undan yapılma thurıje/börek çeşidi (ki hamur ince sürülür, sarılır, ikinci kez sürülür; çüvende pişirilir, katlarına ayrılmaya ve parçalanmaya uygun) olan zetepşş’ıç’, yağ, yumurta ve un karıştrılıp yağda kızartılan thujevıt gibi daha çok buğday unundan yapılanlar tercih edilse de, mısır unundan yapılan ve tavada pişirilen mecac ile akdarı ya da mısır unundan yapılan hatık gibi buğday dışı tahıl ürünleri de bazen sofraya konabilir.

Dil ve edebiyat

Evliya Çelebi 1660’lı yıllarda gezip gördüğü Çerkes topraklarında konuşulan Çerkesçeyi "yüz kırk yedi lisanın hepsini gayet güzel yazdım ama bu Çerkes lisanı gibi saksağan sadalı lisanı yazamadım" demiştir.

Rusya'da 1920 sonrasında üç lehçede (Doğu Çerkesçesinden Kabardey ile Batı Çerkesçesinden Çemguy ve Şapsığ) yazılan dört bölgesel edebiyat (Kabardey, Şerces, Adigey ve Şapsığ) doğmuştur. Bu dört edebiyattan ikisi, yani Kabardey ve Şerces bölgesel edebiyatları (bazı önemsiz kelimeler dışında) Kabardey edebî dilini benimsemiştir. Bu dört edebiyat 1945 yılına değin sürmüş, aynı yıl Şapsığların özerkliğine son verilmesi ile birlikte, Şapsığ edebiyatı ve yazılı yaşamı da son bulmuş, geriye sadece iki edebiyat dili (Kabardey ve Adigey) ve üç bölgesel edebiyat kalmıştır: Kabardey, Şerces (Çerkes) ve Adigey. Adığe edebiyatının sözlü ürünleri Abhaz ve Abaza dili ürünlerinden daha süslü ve duygulu olan anlatımlarıyla farklılaşır.

14 Mart 1853 tarihinde Abzehlerden Vımar/Wumar Bırsey (Бырсэй Умар, Бэрсей Умар, Rusça: ru:Умар Хапхалович Берсей 1807—1870) tarafından Tiflis'te ilk Adığe alfabesinin ve Adığece Sözlüğün (Адыгэбзэ псэлъалъэр) yayımlandığı günün anısına her yıl Çerkesler tarafından 14 Mart Çerkes Dili Günü ya da Adığe Dili Günü/ Adığece Günü olarak kutlanmaktadır.

Eskiden Ubıhça konuşmuş olan Ubıhların da anadili haline haline gelen Çerkesçe, Çerkes Ermenileri ile Çerkes Rumları (Urımlar) tarafından konuşulduğu gibi, Karaçay, Balkar ve Abazalar (Abazin) arasında da konuşulabilmektedir.

Sözlü edebiyatın başlıca türleri şarkılar ve türküler ile bilmece, atasözü, masal, öykü, tekerleme, vb'dir. Anlatımlarda sık sık mecaza başvurulur. Sözlü ürünler içinde en geniş yeri tutan ve birçok öğesi eski Grek destanlarını hatırlatan Nart destanları ya da Nartlar 1946-1968 yılları arasında derlenen ve biriktirilen 705'tekstin bir araya getirilmesiyle 1968-1971 yılları arasında Maykop'ta yayımlanmıştır. Destan yeni derlemelerle 8 cilde ulaşmıştır. Destan 31 bölüme ayrılmaktadır. Her bir bölüm ayrı bir Nart kahramanını yaşamına ayrılmaktadır. Yaklaşık üç asırlık Koç'as destanı daha çok Batı Çerkeslerinde görülür.

Şapsığya Çerkes edebiyatı

Şapsığ Ulusal Rayonu (1924-1945) Çerkeslerinin edebiyatı Şapsığların özerkliğinin 1945 yılında Stalin tarafından kaldırılmasına kadar sürmüştür. Özerkliğin sürdüğü 21 yıl boyunca oluşturulan çalışmalar hakkında bir bilgi yoktur. Burada yazılı kullanımdan çıkartılan Şapsığca Osmanlı Çerkes diyasporasında Kabardeycenin yoğun olarak konuşulduğu yerler dışında ibadet dili olarak kullanılmaya devam etmiş 1906'da İstanbul'da yayımlanan Adıgece Mevlid (Адыгэ Мэулыд) Şapsığ lehçesiyle kaleme alınmıştır. 19. yüzyılda (tahminen 1820’li yıllarda) ilk Adiğe alfabesi bir Şapsığ aydını olan Şeretlıko Netavko Hace (ШэрэлӀыкъо НэтӀаукъо Хьаджэ) tarafından hazırlanmıştır.

Adigey Çerkes edebiyatı

Adigey Cumhuriyetindeki Çerkeslerin (Rusça resmî adları: Adigeylerin) edebiyatının temelini düz yazı ustası Ç’eraşe Tembot atmıştır. Ancak, günümüzde şiir de gelişmiştir. Adigey Çerkes edebiyatı Çemguyların lehçesi esas alınarak yazılmakta ve geliştirilmektedir. Son zamanlarda Adıgey şiirinin gelişmesinde Meşbaşe İshak’ın etkisi yadsınamaz. Meşbaşe, romanda da aynı ustalığı göstermiştir. Nartolog (Nart destanları uzmanı) oluşunun yanı sıra, usta bir şair olan Hadağatle Asker’in şiirleri de Adıgey şiir sanatında önemli bir yer almaktadır. Meşbaşe İshak’ın ardından Kuyeko Nalby ve daha yüzlerce yazar, şair ve araştırmacı yetişmiştir.

Karaçay-Çerkes Çerkes edebiyatı

Karaçay-Çerkesya Cumhuriyetindeki Çerkeslerin (Rusça resmî adları: Şercesler/Çerkeslerin) düz yazı ve tiyatro yapıtları, 19. yüzyıl sonu ile 1920–30’lı yıllarda dikkat çekmeye başlamıştır. Abuk Halit, Dışe’c Muhammed, Temir Salih, Vokthuta Abdullah, Gueşoko Husin gibi yazarlar, Şerces edebiyatının temelini atmışlardır. Şerces edebiyatında, Hanfen Alim ile lirizm belirginleşmeye başlamıştır. Sonraki yıllarda Abıt’e H., Nehuş M., Şave E., Dığuıj K. gibi genç şairler görülür.

Kabardey-Balkar Çerkes edebiyatı

Kabardey-Balkar Cumhuriyetindeki Çerkeslerin (Rusça resmî adları: Kabardeylerin) ilk yazarı tarihçi Negume Beçmırza ve ilk eser de onun Adıge Yi Thıda (Adıge Ulusunun Tarihi) adlı çalışmasıdır. Negume ayrıca biri Kiril (1840), diğeri Arap-İran harfli (1843) iki el yazması ilk Kabardey alfabesini hazırlayan kişidir. Aynı dönemin bir diğer önemli yazarı da, “kalemby” mahlası ile yazan K’aşe Adelceri’dir. 1920 sonrasının iki önemli yazarı, Türkiye’de eğitim görüp dönen ve “Şiirin Büyük Ustası” olarak da anılan Şocentsıuk Ali (1900-1942) ile ünlü derlemeci ve fabl yazarı Paş’e Beçmırza’dır. (1854 – 1936) Bu klasik şairleri izleyen K’işşokue Alim, K’uaşş Bet’al, Şortan Askerbiy, Thagazit Zuber, Akhsıra Zalimkhan, Tevune Haçim, Nalo Zavuır, Nalo Ahmethan Kabardey edebiyatının temel taşları olmuşlardır. Türkçeden kelime alan Anadolu Kabartay lehçesi ile Rusçadan kelime alan Kafkasya Kabartay lehçesi birbirinden leksik düzeyde farklılaşmaktadır.

Din

Çerkes Paganizmi

Semavi dinlerle tanışmadan önce Çerkesler geleneksel dinine inanıyordu. Bu dinin temeli baş tanrı Thaşho'ya (Adigece: Тхьэшхо; "Büyük Tanrı") ibadettir. Bazı kişiler bu dini politeistik bazıları ise monoteistik olarak sınıflandırmıştır. Thaşho'nun "herkesin ihtiyaç duyduğu, ama kimseye ihtiyaç duymayan", "yoktan var eden, çoğaltan", "evrenin döngüsüne izin veren" gibi sıfatları vardır.

Tüm varlıklar öz olarak birdir ve sonsuz bir döngünün parçasıdır; sadece yaratıcı olan Thaşho bu döngüden etkilenmez. Thaşho'ya "Güzel Tanrı, biz zavallılar sana dua ediyoruz" şeklinde dua edilirdi. Bunun yanında Thaşho'nun emrindeki daha alt tanrılar da vardır. Dünyanın başlangıcı büyük boşluğun veya evrenin (Adigece: Хы) oluşumu ile ilişkilidir. Thaşho evreni ve düzeni yaratmıştır, daha sonrası kendiliğinden gelişmiştir. Çerkes dininin sembolü T sembolüdür.

Çerkesya'yı gezen Leonti Lyulye'ye göre Çerkes inancında Ruhlar öldükten sonra dünyada yaptıkları işlere göre ödüllendirilirlerdi. Bu nedenle, insanın dünyevi varoluşunun amacı ruhun mükemmelliğidir. Önemli bir unsur, ataların ruhuydu. Ataların ruhları anma gerektirir: cenaze şölenleri düzenlenir ve ölü ruhların anılması için kurban veya anma yemeği hazırlıkları uygulanır ve dağıtılır.

Antik dönemde Çerkesler ve Yunanlar arasında ticaret ilişkileri vardı. Çerkes orman tanrısı Mezıtha ve Yunan orman tanrısı Pan aşağı yukarı aynı kişidir. Çerkes Arı tanrıçası Merisse'nin ismi Yunanca "Arı" demektir. Yunan ve Çerkes inanışları arasında başka benzerlikler de bulunabilir: Antik Yunan mitolojisinde Çerkesya göndermeleri vardır (Prometheus'un Elbruz Dağı'na zincirlenmesi gibi). Bu mitolojinin Çerkesya kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur.

E. Spencer Çerkeslerin geleneksel dinini şöyle tanımlamıştı:

Batı Kafkasya halkının inancındaki ana ilkeler şunlardır: Yüce ve kudretli olan tek Tanrı'ya olan inanç. Ruhun ölümsüz olduğuna ve ölümden sonra atalarının yaşadığı başka bir dünyaya aktarılacağına inanıyorlar.

Muhammed'in dinine inananlar gibi onlar da Tanrı'yı görünür herhangi bir biçimde temsil etmiyorlar, ancak onu, ruhu evrene dağılmış olan her şeyin yaratıcısı olarak tanımlıyorlar.

Tek ebedi Tanrı'ya ek olarak, Tanrı'nın kendi kontrolü için çok önemsiz olduğunu düşündüğü bazı konularda yetki devrettiği birçok alt ruhların varlığına inanırlar. Bu alt tanrılardan bazıları, şefaatçi olarak tapınılan özel bir sembol olarak tezahür eder.

Bu noktada sıkı bir araştırma yaptım ve tüm bilgi verenlerin bu görüşe katıldığını gördüm. Bu, Çerkesleri uzun yıllardır tanıyan birkaç Rus subaydan daha önce duyduklarımı doğruladı.

Bu ibadet, katı bir Protestan ve katı bir Müslüman gibi katı bir ibadet olarak değerlendirilmelidir.

Çerkeslerde ölüleri yüksek yerlere gömme geleneği vardı, 1427 yılında Çerkes topraklarından geçen Alman seyyah Johannes Schiltberger şunları yazmıştır:

Onların (Çerkeslerin) yıldırım çarpması sonucu ölenleri tabuta koymak ve tabutu uzun bir ağaca asmak gibi bir adetleri vardır.

Bundan sonra komşular yanlarında yiyecek ve içecek getirerek gelirler, dans etmeye, eğlenmeye, öküz ve koç kesmeye, etin çoğunu fakirlere dağıtmaya başlarlar.

Bunu üç gün boyunca yaparlar ve cesetler tamamen çürüyene kadar her yıl aynı şeyi tekrarlarlar, yıldırım çarpan kişinin bir aziz olduğunu düşünürler.

Türk seyyah Evliya Çelebi şunları yazmıştır:

Hikâye anlatıcıları çeşitli ayinler yaptıktan sonra insanları ölen kişinin başucuna toplarlar. Bu şaşırtıcı ve nadir bir manzaradır. Daha sonra merhum kişiyi dağlarda büyük bir ağacın dalları üzerine özel bir tabuta koyarlar.

Orta Çağ Mısır'ının Çerkes Memlük hükümdarı Sultan Berkuk da başlangıçta halkının geleneğine uygun olarak gömüldü; cesedinin bulunduğu tabut, Çerkes cemaati tarafından caminin tavanına asıldı.

Musevilik

8. yüzyılda Çerkesya'da yaklaşık 20 bin Yahudi'nin iskân edilmesi ve Hazar Kağanlığı ile kurulan ilişkiler sonucunda az da olsa bazı Çerkesler Museviliğe geçmiştir. Pek çok prens ve soylu Museviliği kabul etse de halktan sadece 59 Çerkes Museviliğe geçmişti. Çerkesya'da Musevilik sonunda yerini Hıristiyanlığa bıraktı.

Hristiyanlık

Ortodoks

Hristiyan geleneğine göre, Hristiyanlık MS 55 yılında Havari Andreas'ın seyahatleri ve vaazlarıyla Çerkesya'ya geldi. Seküler kaynaklar ise Hristiyanlığın ilk olarak Bizans ve Gürcü etkisi ile MS 3. ve 5. yüzyıllar arasında Çerkesya'ya yayıldığını gösteriyor.

İsa Mesih, merkezî Tanrı olmak yerine, Çerkes Tanrılar panteonuna eklenmişti. Baş Tanrı hala Thaşho idi. Hristiyanlığın Çerkes inancına en büyük etkisi, Tanrı'nın fiziksel olarak ikonlar (Adigece: Тхьэнапэ) ile temsil edilmesiydi. Bunlardan bazıları, Tanrı'nın annesi (Adigece: Тхьэнанэ) ve Kutsal Ruh (Adigece: тхьэм и псэ) idi. Çerkesler Hristiyan dinine "Çelehstan" ya da "Çiristan", Noel'e "Hurome", Paskalya'ya "Utıj", rahiplere "Şogen" Papazlara "Şekhnik" adını verirlerdi. Ayin ve dualar Yunanca yapılıyordu.

Johannes Schiltberger şunları yazmıştır:

Çerkeslerin topraklarında Yunan inancına inanan Hıristiyanlar yaşamaktadır. Yunan inancına göre dua ederler ve Tanrı'ya Yass (Alan), ve Zih yani Çerkes dillerinde dua ederler

Çerkesler için, tüm Hristiyan öğretilerindeki en önemli ve çekici kişilik Aziz Yorgi'nin (Adigece: Аушыджэр) kişiliğiydi. Zihya (Çerkesya) Ortodoks dünyasında bir konuma sahipti. Çerkesya'nın Sinopoli, Phanagoria, Nikopsia ve Tmutarakan'da dört eski piskoposluk bölgesi vardı. 13. yüzyılın sonunda Zihya Piskoposluğu statüsü metropolitan statüsüne yükseltilmiştir. 1318'den beri kaynaklar, "Zicho-Matarch" adıyla bağımsız bir Zihya metropolünden bahsediyor. Rahip Ricasdus'a göre Çerkesler, "kendisini Ortodoks Hristiyanları olarak kabul ediyor ve Yunan yazısı kullanıyor" idi.

Katolik

12. yüzyılda Kafkasya'da ilk Katolik misyonerler ortaya çıktı. Katolik haçlılar tarafından Konstantinopolis'in Fethi ile Katolik inancının yayılması hızlandı. Katolik dini Çerkesya kıyısında yayıldı ve hatta Çerkes prensi Ferzakht bu dini benimsedi. Papa, 1333'te ona çabalarından dolayı teşekkür eden bir mektup gönderdi. Katolik Kilisesi'nin misyonerlik faaliyeti sonucunda İtalyan kaynaklarında "Frenkkardaşi" olarak geçen bir Katolik Çerkes grubu ortaya çıktı. Daha sonra Papa'nın emriyle Çerkesya'ya gönderilen Katolik misyonerler Müslüman oldu. Bu Misyonerler Çerkesya'da "Karden" olarak biliniyordu. Bu kelimenin Kardinal kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Çerkes prensi Büyük İnal, Katoliklerin Çerkesya'yı terk etmesi karşılığında Cenevizlilerin liderine kız vermişti.

Hristiyanlığın çöküşü

Tüm bunlara rağmen Hristiyanlık Çerkesler arasında tam olarak oturmamıştı, yerel pagan din ile karışıp yarı-pagan yarı-Hristiyan bir din haline gelmişti. Meryem Ana hem Tanrı'nın annesi hem de Arılar Tanrıçasıydı. İsa ise Çerkes baş tanrısı Thaşho ile bir olmuştu. Rus-Çerkes Savaşı'nın başlaması ile Hristiyanlık Çerkesler arasında Rus dini olarak görülmeye başladı ve kalan Hristiyanlar yavaş yavaş dinlerinden döndü. Bunun sonucunda Hristiyanlık halk arasında ağır tepki görmeye başladı.

İslâm

Erken dönem

Çerkesler arasında tutunabilen tek İbrahimi din İslam olmuştur. Çerkesya'da küçük bir Müslüman topluluk, Orta Çağ'dan beri her zaman var olmuştu: 815 yılında Ebu İshak ve Muhammed Kindi isimli iki Arap dâî, Çerkesya'ya gelerek İslam'ı yaymaya çalıştı. Bunun sonucunda çok az da olsa bir grup Çerkes Müslüman oldu.

1382'de Mısır'da Çerkes bir köle olan Berkuk devletin kontrolünü ele geçirerek kendisini sultan ilan etti. Devletin ismi Devletü'l-Çerâkise (Arapça: دولة الجراكسة) yani "Çerkeslerin Devleti" olarak anılmaya başlandı. O dönemde Çerkesya'daki Çerkeslerin çoğunluğu Müslüman olmasa da Mısır'daki Çerkes Memlükler Müslümandı. Çerkes Memlük sultanlığı var olduğu sürece Çerkes Memlükler de Çerkesya'da İslam'ı yaymak için çaba gösterdiler.

1453'te İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed, Çerkeslerin Ortodoks dünyası ile bağını kopararak İslam'a geçmelerinin yolunu açmış oldu. Bu olayın ardından Çerkesler İslam'ı yavaşça kabul etmeye başladı. Ardından Ceneviz kalıntılarını yok eden Osmanlılar Çerkesya ile Katolik dünyası arasındaki bağı da kopardılar. Tursun Bey'e göre bunun amacı Çerkesler arasında İslam'ı yaymaktı. Buna rağmen 16. yüzyılda dahi Müslümanlar Çerkesya'da azınlık halindeydiler. Çoğunluk hala Hristiyanlık veya geleneksel pagan dinine inanıyordu.

Çerkeslerin Müslüman oluşu

İlk olarak Kabardey Çerkesleri Müslüman oldu. 1578'de Kabardey prensi resmen İslam'a geçti. Bu dönemden kalma cami kalıntıları bulunmaktadır. Ardından Hatukay, Jane, Bolakay ve Besleney Çerkesleri Müslüman oldu. 1666'da Çerkesya'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Çerkes köylerinde cami olduğunu ve Çerkeslerin "la ilahe ilallah" dedikleri, ancak İslam'ı tam olarak anlamadıkları ve eski geleneklerini devam ettirdikleri tespitinde bulunuyor.

17. yüzyılda Giovanni Luca, Çerkeslerin dini hakkında şunları yazdı:

Bazıları Muhammed'in dinine mensuptur, diğerleri ise Yunan mezhebini (Ortodoks Hristiyanlık) uygularlar, ancak ilki daha fazladır.

İslam'ın Çerkesler arasında yayılma hızı 18. yüzyılın sonlarından itibaren hızla arttı. Bu dönemde Abzeh Çerkesleri Müslüman oldu. Abzehlerin Müslüman olmasından rahatsız olan Şapsığlar Abzehler ile savaştılar. Buna rağmen 1730'larda Şapsığ Çerkesleri de İslam'a geçti. Şapsığların Müslüman olmasından rahatsız olan Natuhaylar Şapsığları hain ilan ettiler ve bu sefer bu iki boy arasında savaş çıktı. Yine de eninde sonunda Natuhaylar da Müslüman oldu ve hatta bayraklarına Muhammed'in ismini yazdılar. 1737'de Jabağı Qazanoqo Kabardey baş kadısı olarak atandı ve adalet sistemini Kur'an ve Adığe Xabze öğretilerini harmanlayarak düzenledi. 1779'da Çerkesya'ya gelen Ferah Ali Paşa'nın teşviki ile Çerkesya'da 85 yeni cami inşa edildi. 1785'te İmam Mansur Çerkesya'ya geldi ve Rus kuvvetlerine karşı saldırılarda Çerkeslere önderlik etti. İmam Mansur'dan etkilenen birçok Çerkes İslam'a geçti. Daha sonra İmam Mansur Ruslarca yakalandı ve Şlisselburg Kalesine ömrü boyunca hapsedildi. Gezgin Tasavvufçular ve Rusya'dan gelen istila tehdidi, Çerkesya'nın İslamlaşma sürecini hızlandırdı. Osmanlı İmparatorluğu'nda yetişen Çerkes alimler de İslam'ın yayılmasında büyük rol oynadı. 1820'lerde Çerkesya'yı ziyaret eden Taitbout de Marigny, Çerkeslerin çoğunlukla Müslüman olduğunu ancak Haç sembolüne de saygı duyduklarını belirtir. 19. yüzyılın ilk yarısında Çerkesya’yı ziyaret eden Karl Heinrich Koch, Çerkeslerin dini inancından şu şekilde söz etmiştir:

Bir Çerkes ailesinde üç dinsel inanışa birden rastlamak mümkündür. Dede doğa güçlerine, ağaçlara taparken, baba Hıristiyan, oğul ise İslam dinine inanabilmektedir. En önemlisi ise bunlar arasında herhangi bir çatışma ve sürtüşme olmamasıdır.

1826'da İslam tüm Çerkesya'nın dini ilan edildi. Çerkes etnograf Sultan Han-Girey 1830'da şöyle yazdı:

Çerkeslerin tek dini İslam'ın Sünni mezhebidir. Çerkeslerin savaşçı yaşam tarzı, dinlerinin öngördüğü kurallara yeterince uymamalarından kaynaklanmaktadır. Buna rağmen birçoğu dinlerine en ufak bir hakarette canlarını vermeye hazır. Aralarında din fanatizmi ve din adamlarının kendilerine öğrettiği din kurallarını uygulama konusunda Türkleri bile geride bırakan insanları sık sık gördüm.

19. yüzyılın ortalarında Çerkesler Arap alfabesiyle yazmaya, Müslüman isimlerini kullanmaya başladılar ve Arapça kelimeler dile girmeye başladı. Çerkesya'daki İslam yerleşik soyluluk sistemlerine balta vurdu: James Bell'e göre nüfusun alt katmanları Kuran hükümlerine uygun olarak eşitlik için çabalıyordu. Yeni yükselen şeriat hareketinin hedefi soyluluk ve köleliği kaldırmak ve Rus işgaline karşı tüm kesimleri birleştirmekti. Bu hareketin başında din adamları ve Çerkesya'nın liderleri vardı. Daha sonra İmam Şamil'in 3 temsilcisi de bu amaç uğruna mücadele etti.

1837 itibarıyla Cuma hutbelerinde Rusların tarafına geçenler hain ilan ediliyordu. 1840'da Müslüman olmayan azınlık Çerkesler de Naib Muhammed Emin'in emrine girerek topluca şehadet getirdi. Seferbiy Zanuqo bu dönemde Rus Çarına yazdığı bir mektupta Çerkeslerin "küçükten büyüğe tamamen Müslüman olduğunu" belirtiyor.

1841'de Pşeh nehrinde büyük bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantılar, tüm ülkeyi ilgilendiren konularda karar almak amacıyla düzenli olarak yapılıyordu. 1841'deki bu toplantıda "defter" adı verilen bir sözleşme istisnasız tüm Çerkes liderlerinin onayıyla kabul edildi. Bu sözleşmenin ilk cümlesi şuydu:

Birinci görevimiz şeriatın sıkı bir şekilde uygulanmasıdır. Buna karşı olan her türlü öğreti terk edilmeli, reddedilmeli, tüm suçlar sadece Kuran'a göre değerlendirilmelidir.

Galeri

Ayrıca bakınız

  • Kuzey Kafkasya Halkları
  • Çerkesler listesi
  • Çerkes mitolojisi
  • Çerkes Mutfağı
  • Çerkes Mehmed Ali Paşa (1624 - 1625) — Osmanlı Sadrazamı
  • Çerkes Reşit (1877 - 1951) — Şapsığ Çerkes boyundan Türk siyasetçi, Çerkez Ethem'in ağabeyi

Kaynakça

Dış bağlantılar

  • cerkesya.org : Çerkeslerin Tarihi, Sürgün ve Soykırım ile ilgili belgeler
  • cerkesaraştirmalari.org : Çerkes Araştırmaları



Text submitted to CC-BY-SA license. Source: Çerkesler by Wikipedia (Historical)